KESK Şubeler Platformu adına açıklama yapan Özgür Tıraş: İnsanca Yaşamaya Yetecek Gelir ve Güvenceli Çalışma İçin Halktan, Emekten Yana Bir Bütçe İstiyoruz!
KESK Şubeler Platformu adına açıklama yapan Özgür Tıraş, İnsanca Yaşamaya Yetecek Gelir ve Güvenceli Çalışma İçin Halktan, Emekten Yana Bir Bütçe İstediklerini söyledi.
Basın açıklaması yapan Özgür Tıraş, “Milyonlar, insanca yaşamanın ve insanca çalışmanın her gün daha da zorlaştığı koşullarda hayatlarını alt üst eden sorunların çözülmesini bekliyor” vurgusunu yaparak açıklamasına şöyle devam etti:
“İç içe geçen ekonomik, siyasal, sosyal sorunların hepimizin yaşamını derinden etkilediği zor bir süreçten geçiyoruz.
Pandemi ve pandemi ile her geçen gün daha derinleşen ekonomik krizle artan işsizlik ve hayat pahalılığı halkın, emekçilerin, işçilerin gündeminin en başında yer almaya devam ediyor. Milyonlar, insanca yaşamanın ve insanca çalışmanın her gün daha da zorlaştığı koşullarda hayatlarını alt üst eden sorunların çözülmesini bekliyor.
Ancak ülkeyi yönetenler milyonların çözüm bekleyen acil sorunlarını görmezden gelmeye, ötelemeye devam ediyor. Halkın, emekçilerin yaşadığı sorunlara değil, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ilan edilen OHAL fırsatçılığında kurdukları baskıcı, otoriter rejimi tahkim etmeye öncelik veriyorlar.
Yaşanan krizi çözmek yerine yeni sorunlarla beslemeye devam ediyorlar.
Halktan, halkın sorunlarından koptukça iktidarlarının ömrünü uzatmayı temel alan, toplumun farklı kesimlerini karşı karşıya getirmeye dayalı kutuplaştırıcı politikalara daha fazla sarılıyorlar.
Gerçeklerin üstünü her geçen gün artan baskı, zor, şiddet ve sansür politikaları ile örtmeye çalışıyorlar.
Siyasetçilerden gazetecilere, barolardan avukatlara, meslek kuruluşlarından Anayasa Mahkemesine, kıdem tazminatı ve kamusal emekliliğin ortadan kaldırılmasından kadın mücadelesinin kazanımı İstanbul sözleşmesinin tartışmaya açılmasına, pandemiye karşı en başından beri canı pahasına mücadele eden hekimlerin meslek örgütü Türk Tabipleri Birliği’nin kapatılmakla tehdit edilmesine kadar uzanan baskılara her gün bir yenisini ekliyorlar.
Toplum sağlığının ciddi bir tehdit altında olduğu pandemi ile birlikte derinleşen kriz koşullarında bile atılan her adımda yine sermayenin, patronların çıkarları temel alınmakta, emekçi kesimler, dar gelirliler yok sayılmaktadır.
Pandemiden, krizden en çok etkilenen dar gelirli, yoksul kesimleri koruyucu politikalar geliştirmek yerine sermayenin, patronların yüzü güldüren, kamu kaynaklarının talan edilircesine yandaşlara akıtılmasına devam edilmektedir.
İktidar, İşsizlik Fonundan, Merkez Bankasının “kefen parası” olarak nitelendirilen ihtiyaç akçesinden, Varlık fonuna aktarılan kamu sigortalarından sonra gözünü şimdi de Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) fonu birikimlerine dikmiştir.
Tüm bunlara rağmen halkın çizilen tozpembe tablolara, başta işsizlik ve enflasyon olmak üzere takla attırılan resmi verilere inanması beklenmektedir.
Üstelik sadece bunlara değil, geçtiğimiz hafta ortaya çıkan gerçeklerle kararan Turkuaz renkli pandemi tablosuna da inanmamız beklenmektedir. Bilimsel olarak her vaka yani COVİD-19 testi pozitif çıkan herkes hasta kabul edilmesine rağmen iktidar hala sadece semptom gösterenlerin hasta sayılmasında ısrar ederek halkın sağlığını hiçe saymaktadır.
Tüm ücretli kesimler gibi kamu emekçileri olarak bizler de ülkede yaşanan sorunlardan payımıza düşeni fazlasıyla alıyoruz.
Pandemi ile ağırlaşan kriz koşullarında iğneden ipliğe gelen zamlarla maaşlarımız erimeye devam ediyor. Son bir yıl içinde doğalgaza yüzde 34, elektriğe ise son 15 ay içinde yüzde 40 zam yapılmıştır. Halkın en temel tüketim maddesi olan ekmek fiyatı son iki ay içinde yüzde 20 zamlanmıştır.
2019 yılı Temmuz ayında 1 dolar 5. 63 TL’ye karşılık gelirken bugün 1 dolar 7. 8 TL seviyesini aşmıştır. Buna göre son 14 ay içinde Türk Lirası dolar karşısında yüzde %38,5 değer kaybetmiştir.
Aynı dönemde dört kişilik bir ailenin açlık sınırında %21, yoksulluk sınırında %20 artış yaşanmıştır.
Buna karşın son 18 ayda kamu emekçilerinin maaşlarında yaşanan artış ise enflasyon farkı ödemesi dahil sadece yüzde 15’de kalmıştır. Bu dönemde ortalama kamu emekçisi maaşı ile alınan dolar miktarı tam 100 dolar azalmıştır.
Üstelik salgın süreci eğitim emekçilerinin ek ders ücretlerinin kesilmesinin, sağlık emekçilerinin ek ödemelerinden tasarruf edilmesinin, sözleşmeli, güvencesiz istihdamın artırılmasının fırsatı haline getirilmektedir.
Yaşanan hayat pahalılığından, işsizlikten en çok etkilenen kesimlerin başında kuşkusuz OHAL KHK’leri ile hukuksuz bir şekilde işinden ekmeğinden edilmiş olan, özel sektör de dahi çalışma olanakları kısıtlanan KESK’Lİ ihraç kamu emekçileri gelmektedir. OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu KESK’Lİ ihraçlar hakkındaki kararlarını ertelemeye devam ederek yaşanan mağduriyeti katmerli hale getirmektedir.
Tüm bunlara rağmen 3 milyon kamu emekçisinin 2 milyon emeklinin yandaş konfederasyon yönetimi ve iktidar arasında imzalanan toplu sözleşme ile maaşlarında yapılan sefalet oranlı artışlarla yetinmesi, güvenceli-kadrolu istihdamdan vazgeçmesi beklenmektedir.
İşte bu koşullarda başta emekçi kesimler ve dar gelirliler olmak üzere tüm toplumu yakından ilgilendiren bütçe süreci başlamış bulunmaktadır.
Hem geçtiğimiz hafta açıklanan Yeni Ekonomi Programı hem de iktidarın geçmiş 18 yıllık pratiği yine ülke kaynaklarının, halktan toplanan vergilerin sermayeye, yandaşlara, savaş politikalarına aktarıldığı, tüm yükün emekçilere yıkıldığı, mevcut eşitsizlikleri artıran, toplumsal cinsiyet körü bir bütçenin hazırlandığını göstermektedir.
Defalarca altını çizdik. Bir kez daha çiziyoruz.
Devam eden pandemi süreci başta sağlık olmak üzere kamu hizmetlerinin ve bu hizmetlerde yeterli sayıda kadrolu personel istihdam edilmesinin ne kadar hayati olduğunu ispatlamıştır. Salgından en fazla etkilenen ülkelerin adına ister “süper güç’ isterse “gelişmiş sanayi ülkesi” denilsin kamu hizmetlerini tasfiye eden ülkeler olması tesadüf değildir.
Ülke olarak salgın karşısında çok daha olumsuz bir tablo ile karşı karşıya kalmamanın, başta dar gelirliler olmak üzere tüm vatandaşların sağılığının korunmasının yolu bütçeden kamu hizmetlerine ve yatırımlarına ayrılan payın artırılmasından geçmektedir.
Dolayısıyla hayali hedeflere yer verilen, bu hayallerde bile işsizliği azaltma gibi bir hedeften yoksun olan, mili gelir ve kişi başına milli gelir hedeflerinde on yıl önce ulaşılan rakamların bile gerisine düşülen, çalışma yaşamında kuralsızlığı ve ayrımcılığı artıran, sermaye için fırsat yaratmaya odaklı ekonomi programlarının ve bu programlara bağlı emek karşıtı bütçelerin halkın, emekçilerin ihtiyaçlarına cevap vermesi mümkün değildir.
KESK olarak içinde bulunduğumuz olağanüstü koşullarda dar gelirlilerin, ücretli kesimlerin salgından korunarak nefes almasını ve insanca bir yaşam sürmesini sağlayacak, halktan, emekten yana bir bütçe istiyoruz.
Bunun için:
- Kamu hizmetlerinin piyasalaştırılmasına, tasfiyesine ve özelleştirme soygununa son verilmesini,
- Bütçe hakkımız önündeki engellerin kaldırılmasını,
- Ülke kaynaklarının kullanılmasında herkese ücretsiz, nitelikli, ulaşılabilir, anadilinde bir kamu hizmeti sağlanmasına öncelik verilmesini,
- Kamu hizmetlerine ve yatırımlarına bütçeden ayrılan payın artırılmasını,
- Başta salgın koşullarından en çok etkilenen kadınlara olmak üzere, herkese yaşanabilir bir ücret düzeyinin altında olmamak üzere “temel bir yurttaşlık geliri” sağlanmasını,
- Bütçede toplumsal cinsiyet eşitliğinin temel alınmasını,
- Ücretli kesimler olarak bizlerin omuzlarına yıkılan vergi yükünün hafifletilmesini, bunun için gelir vergisi adaletsizliğine son verilmesini, tüketimden alınan dolaylı vergilerin düşürülmesini, kar, faiz ve servet gelirlerine tanınan ayrıcalıkların kaldırılmasını, asgari ücretin vergi dışı bırakılmasını, belli bir servet düzeyinin üzerindeki zenginlerden servet vergisi alınmasını,
- Geçsek de geçmesek de, hizmet alsak da almasak da otoyolların, köprülerin, şehir hastanelerinin müteahhitlerine parası bizim cebimizden çıkan hazine garantilerine son verilmesini,
- Temel tüketim maddelerine son iki yıl içinde yapılan zamların geri alınmasını, söz konusu maddelerden alınan KDV’nin sıfırlanmasını,
- Yoksulluk sınırı altında geliri olan hanelerin elektrik, doğalgaz, su, internet giderlerinin pandemi tehdidi tamamen ortadan kalkıncaya kadar Hazineden karşılanmasını,
- Savunma ve güvenliğin daha fazla silahlanmaktan değil, demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla işletilmesinden, adaletin tesisinden geçtiği gerçeğinden hareketle ülke kaynaklarının barış ve demokrasi için kullanılmasını,
- Yaşamaya devam ettiğimiz mali kayıpların maaşlarımıza yapılacak ek artışlarla telafi edilmesini, maaşlarımızda yapılacak artışlarda yaşanan gerçek hayat pahalılığının-yoksulluk sınırında yaşanan artışın temel alınmasını,
- İş güvencemizi ortadan kaldırmayı hedefleyen her türlü güvencesiz istihdam uygulamasına son verilmesini, herkese güvenceli iş ve güvenli gelecek sağlanmasını, OHAL KHK’leri ile hukuksuz bir şekilde işinden ekmeğinden edilmiş olan KESK’Lİ ihraçların derhal işlerine iade edilmesini,
- Kıdem tazminatı fonu, zorunlu Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) ve Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi (TES) dayatmalarından vazgeçilmesini, yıllardır tahrip edilen kamusal sosyal güvenlik ve emeklilik sistemimizin güçlendirilmesini,
- Başta ILO sözleşmeleri olmak üzere uluslararası sözleşmelerle, evrensel sendikal hak ve özgürlüklerle uyumlu, grev hakkı ile tamamlanmış gerçek bir toplu pazarlık sistemine geçilmesini İSTİYORUZ.
Kısacası yarattığımız değerlerin, oluşturduğumuz kaynakların insanca bir yaşam, çalışma koşulları ve iş güvencesi, parasız kamusal hizmet olarak geri dönmesini istiyoruz.
Bu talepler sadece bizim değil milyonların talepleridir.
Bu nedenle başta kamu emekçileri olmak üzere yıllardır yok sayılan, pandemi koşullarında korumasız bırakılarak işsizliğe, yoksulluğa terk edilen milyonları taleplerine sahip çıkmaya, halktan emekten yana bir bütçe, insanca yaşam mücadelesinde omuz omuza vermeye çağırıyoruz.