DEĞERLERİN SÖMÜRÜSÜ, FANATİZM VE MENFAATLER
- 07.10.2022
- DEĞERLERİN SÖMÜRÜSÜ, FANATİZM VE MENFAATLER için yorumlar kapalı
- 228 kez okundu
Kutuplaşma, taassup yani bağnazlık ve fanatizm toplumların karşılaşabileceği en kötü durumu ifade eder, birey bazında da en alt seviyeyi temsil eder. Fanatiklik ve bağnazlığın olduğu toplumlarda inanç hürriyetinden, fikir özgürlüğünden ve hoşgörüden bahsetmek mümkün değildir.
Bu tür ruhsal hastalıklara kapılmış bireylerin yaşadığı toplumlarda birlikte yaşama kültürü, farklı fikir, din ve siyasi düşünceye sahip olan insanlara asla tahammül edilmez. Farklıların aynı ortamda yaşamalarına izin verilmez. Bu durumu iyi bilen ve kendilerince buldukları her fırsatı değerlendiren(!) istismar eden, sömüren siyasiler ve yapılar her zaman “farklılıklar” üzerinden bir kutuplaşma politikası üretegelmişlerdir. Bunun sonucunda yaşanan toplumsal çatışma ve kutuplaşmalar gayet normaldir.
Bu yaklaşım fazla çabaya da ihtiyacı olmayan ve çoğunlukla kısa sürede hızlı sonuç almayı sağlayan bir yöntemdir. Bu tür durumlarda iki temel kavram çok kullanışlı(!) olmasıyla öne çıkar. Bunları din sömürüsü ve milliyetçilik istismarı olarak tanımlayabiliriz. Özellikle siyasi, ekonomik ve politik krizlerin ve sancıların arttığı dönemlerde din ve milliyetçilik söylemi o paralelde artar. Her iki değer çoğu zaman birileri tarafından kötü amaçlı hedefler için kullanılır. Son dönemdeki “yerli ve milli” söylemleriyle Osmanlıcılık figürünü de ekleyebiliriz.
Ülkemiz son zamanlarda sözüm ona siyasal İslamcı(!) kesim ile resmî ideoloji taraftarları arasında bocalama ve savrulmalar yaşamaya başlamıştır. Gücü eline geçiren her kim olursa bütün imkânları kullanarak bulunduğu makamı sömürür hale gelmiştir. Devlet Milletin ortak mülkü olduğu fikri yerine “Devlet Benim” mantığı zihinlere dayatmaya çalışılmıştır.
Bu çerçeveden bakıldığında, geçmişte muhalefette olanlar insan haklarından, özgürlükten ve hukuktan söz eder, halkların kardeşliğinden dem vurur. Ne zaman ki seçilir iş başına gelirse, durumlar da tam tersine döner. Üniversite kapılarında 28 Şubat öncesi başlayan insan onurunu zedeleyici diktatörce uygulamalar, imam hatip mezunlarına karşı alınan tavırlar, şimdilerde yerini adalet ve özgürlük söylemlerine bırakmıştır.
HASSASİYETLER ÜZERİNDEN KUTUPLAŞTIRMA
Güç ellerindeyken mevzu bahis alanlar üzerinden toplumu kutuplaştıranlar sorun üretmekten başka bir iş yapmış değildirler. Bu güçler savaşında arada kalan ve savrulan ülke; siyasilerin elinde şahsi menfaatlerini gerçekleştirmek üzere tabiri caizse oyuncak haline getirilmiş ve aba altından gösterilen sopaya dönüşmüştür. Bahsettikleri ne kutsal değerlere sahip çıkmak ne de başka bir ulvi amaca hizmet değildir. Varsa yoksa yalnızca kendi emelleri ve hırslarıdır.
Bugün geldiğimiz noktada birileri mevcut kutuplaşmayı ortadan kaldıracak bazı adımlar atsa da toplumdaki kutuplaşmanın etkisiyle beklenen desteği yeterince bulabilmiş değildir.
Geçmişte ve günümüzde her yapı/oluşum ve akım vatanı adeta kendi tapulu malı gibi görüyor. İşbaşındakiler dini ve milli söylemlerle başarısızlıklarını örtme gayretinde oldukları için bu değerlere ve duygulara samimi bir o kadar da fanatik derecede bağlı kitleler üzerinden gündemi manipüle etme çabası ve gayreti içerisindeler. Bu yönde de hayli etkili olduklarını söyleyebiliriz. Çünkü kitle, milli duyguların istismarı açısından kullanıma elverişli olduğu için sen yeter ki hedef göster modunda ilerlemektedirler.
Toplumdaki fanatizmin bir yansıması olarak da ülkemizdeki aşı karşıtlığı ve göç realitesi; bu tablonun oluşmasında büyük etken oluşturarak, ortamın tuzu biberi olmuştur. Bu kaos dolu ortamdan faydalanma gayreti içerisinde olan yeni yetme küçük partilerin anketlere yansıyan oy oranları da bunun net göstergesidir. Toplum yaşanan trajik gündemlerle bu tür hamaset yüklü saldırgan politikalara açık hale gelmiştir. Unutulmamalı ki bütün bunların hepsi yalnızca günü kurtarmaya yönelik atılan adımlardır. Elbette bunlarla gün kurtarılsa da gelecekte en başta bunu yapanlar tarih önünde sorumlu olacaklardır.
Adalet ve özgürlük güç elde iken uygulandığında önemlidir. Görevden ayrıldıktan sonra bağırıp çağırmanın, ah vah etmenin hiçbir anlamı kalmayacaktır. İş işten geçmeden fırsatlar değerlendirilmelidir.
Doç. Dr. Necmettin Çalışkan
- FİLİSTİN’DEKİ SESSİZ ÇIĞLIK ve MÜSLÜMANLARIN SUSKUNLUĞU - 25 Şubat 2024
- ÖNGÖRÜSÜZLÜK, BAHANELER VE GELECEK KAYGISI - 4 Ocak 2024
- BİR DAVA ADAMI OLARAK HASAN BİTMEZ - 29 Aralık 2023
- FİLİSTİN DAVASININ SİMGESİ, HASAN BİTMEZ! - 21 Aralık 2023
- MASUMLARI KATLEDEN, İSRAİL ZULMÜNE DUR DEME ZAMANI - 13 Ekim 2023
- MEVLİD-İ NEBEVİ’Yİ İDRAK EDEBİLMEK! - 29 Eylül 2023
- MİLLİ MAÇ ÜZERİNDEN LGBT PROPAGANDASI - 8 Eylül 2023
- DEPREM BÖLGESİNDEKİ BELİRSİZLİKLER - 25 Ağustos 2023
- KUR’AN YAKMA PROVOKASYONU - 17 Ağustos 2023
- DOĞRULARI DİLE GETİRMEK, MARJİNAL GRUP SAYILMAYA SEBEP! - 10 Ağustos 2023