AK Parti Hatay Milletvekili, Hüseyin Yayman Dezenformasyon Yasa Teklifini değerlendirdi: Bu bir sansür, yasaklama, engelleme yasası da değildir; referansı Avrupa Birliği müktesebatı olan, Dünyanın gelişmiş ülkeleri olan Hukuksal, yasal düzenlemelerdir!
AK Parti Hatay Milletvekili, TBMM Dijital Mecralar Komisyon Başkanı Hüseyin Yayman, Dezenformasyon Yasa Teklifi Üzerine AK Parti grubu adına TBMM Genel Kurulunda söz alarak yeni yasayı değerlendirdi.
AK Parti Hatay Milletvekili, TBMM Dijital Mecralar Komisyon Başkanı Hüseyin Yayman, çıkacak tasarının yalan haberle mücadele, dezenformasyon yasası olduğunu vurgulayarak değerlendirmesini şöyle sürdürdü:
“Bazı prensipleri ve bazı ilkeleri hatırlatmakta fayda görüyorum. Birincisi, bu yasa teklifi bir sosyal medya düzenlemesi yasa teklifi değildir; bu bir yalan haberle mücadele, dezenformasyon yasasıdır. İkincisi, bu bir sansür, yasaklama, engelleme yasası da değildir; referansı Avrupa Birliği müktesebatı olan, Dünyanın gelişmiş ülkeleri olan hukuksal, yasal düzenlemelerdir. Üçüncüsü, biz AK Parti olarak yasaklarla, sansürle mücadele etmiş bir partiyiz. Burada daha önce söz alan hatipler sürekli bu konuları dile getirdiler ama şunu ifade etmekte fayda var: “Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.” Tarihsel hafızaya bakıldığında, siyasal hafızaya bakıldığında kimin hangi referanslarla buraya geldiği çok daha iyi gözükmektedir.”
Hatay Milletvekili Hüseyin Yayman, Dezenformasyonun siyaset üstü bir konu olduğunu bir kez daha ifade ederek sözlerine şöyle devam etti:
“Bir diğer önemli husus, biz meseleyi bir iktidar-muhalefet rekabeti bağlamında ele almıyoruz. Biz, meseleyi dezenformasyon olarak ele alıyoruz ve konuyu siyaset üstü bir konu olarak ele alıyoruz. Bu bağlamda, meseleyi gündelik tartışmalardan azade, küresel ağ sağlayıcıların, ulus aşırı dijital şirketlerin zaman zaman demokrasileri, zaman zaman ulusal devletleri, zaman zaman parlamentoları vesayet altına alma arayışına karşı, millî devletlerin kendisini koruma, güvence altına alma çabası olarak görüyoruz. Bir diğer önemli husus, biz konuyu hem bireysel hakların korunması hem kamu düzeninin sağlanması bağlamında çok önemli evrensel prensiplere dayandırmak istiyoruz. Bu yasa hazırlanırken biz, Dijital Mecralar Komisyonu olarak, iktidarıyla, muhalefetiyle Parlamentoda tam 18 toplantı yaptık ve bu toplantılarda Twitter hariç tüm dijital ağ sağlayıcılar; Facebook, YouTube, Google, LinkedIn, TikTok ve ismini burada sayamadığım tüm ağ sağlayıcılar geldi. Hepsi bizim toplantımıza girmeden önce ve kimi zaman da toplantı esnasında dezenformasyondan şikâyet etti. Kendi şirketlerinin insanlarla, vatandaşlarla bir etik kod sağlamak istediğini, bir sözleşme yapmak istediğini dile getirdiler ve son tahlilde, ister iktidardan ister muhalefetten ister dijital ağ sağlayıcılardan ister uzman isimlerden dile getirilen bir talep vardı, o talep şudur: Bu dezenformasyonla hepimizin birlikte mücadele etmesi gerekiyor. Ben eminim ki siz de seçim çevrelerinize gittiğinizde size en çok dile getirilen husus, vatandaşlarımızın -zaman zaman kişilik haklarına- kişisel özgürlüklerini ve mahremiyetlerini ortadan kaldıran paylaşımlar konusunda elleri, kolları bağlı olarak durmalarıdır. Biz vatandaşlarımızın hem mahremiyetlerinin, kişisel hak ve özgürlüklerinin korunmasını hem de özgürlüklerinin, kamu düzeninin korunması bağlamında bir yaklaşım içerisindeyiz.”
AK Parti Hatay Milletvekili, TBMM Dijital Mecralar Komisyon Başkanı Hüseyin Yayman Dijitalleşmenin önemine vurgu yaparak şu görüşlere yer verdi:
“Bugün “dijital ağlar” dediğimiz mecralar -ırkçılık, nefret, çocuk istismarı, kadına şiddet, uyuşturucu ticaretinin yapıldığı- her şeyin serbest olduğu mecralara dönüşmüştür. Dünyanın hiçbir ülkesinde bir ülkenin İçişleri Bakanının ya da muhalefet partisi liderinin hesabı askıya alınmamıştır. Burada hem Sayın Devlet Bahçeli’nin hem İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu’nun hesabının askıya alınması, diğer taraftan, Amerika Birleşik Devletleri’nde hâlâ Trump’ın hesabının askıda olması aslında dijital ağlarla ilgili tartışmaların sadece ülkemizde değil, Dünyanın her yerinde çok hararetli bir biçimde devam ettiğini ortaya koymaktadır. Türkiye demokrasisi her zaman Dünya demokrasi saatiyle eş değer hâlde ilerlemiştir, ilerlemeye de devam edecektir. Biz Twitter’ın Facebook’un ve diğer sosyal ağ sağlayıcılarının Berlin’de hangi hukuka tabi ise, Viyana’da hangi sosyal düzenlemeye razıysa, Londra’da hangi hukuksal çerçeveye riayet ediyorsa Türkiye’de de benzer bir çerçeve metne riayet etmesini istiyoruz. Geldiğimiz noktada yaşadığımız dram şudur: Ülkemizin herhangi bir yerinde bir orman yangını olduğunda orman yangınının bizatihi kendisinden daha büyük bir yangın, bir sosyal facia, bir siyasal dram dijital ağlarda yaşanmaktadır ve bu mesele sadece iktidarın meselesi değildir, bu yüce Parlamentonun meselesidir. Burada çok değerli hatipler söz aldılar, ulus aşırı dijital ağların demokrasileri vesayet altına almak istediklerini ve ulusal Parlamentoları devreden çıkartarak kendisini yeri geldiği zaman yargının yerine, yeri geldiği zaman yürütmenin yerine, yeri geldiği zaman yasamanın yerine koyup bir sosyal mahkeme kurduklarını hep beraber görüyoruz. Dijital ağların bireysel hak ve özgürlüklerin ifade edilmesi, farklı fikir ve düşüncelerin ortaya konulması bağlamında çok çok önemli, insanlık tarihinin gelişmesine önemli etkileri vardır ve bir dijital çağ yaşanmaktadır. Özellikle, Covid süreci dijital çağı on yıl erkene çekmiştir. Eğitimin dijitalleşmesi, ticaretin dijitalleşmesi ve dolayısıyla siyasetin dijitalleşmesi, aslında önümüzdeki dönemde teknolojik gelişmelerin hayatımıza nasıl bir etki edeceğini hep beraber göreceğiz.
Bu yasayla; birincisi, internet medyası yasal bir zemine kavuşuyor ve bu noktada Basın kanunun tam da bu kanun görüşülürken “update” edilmesiyle karşı karşıyayız. Burada şu hususu da belirtmek isterim: Dezenformasyon kanununun görüşüldüğü bir zeminde dahi dezenformasyon yapıldığını görüyoruz. Bu kanunu herkesin gerçekten daha ciddi bir biçimde, daha analitik bir gözle okumasını görüyoruz. Peki, bu kanun ne getiriyor? Birincisi, internet medyası yasal bir zemine kavuşturuluyor. İkincisi, adı sanı belli olmayan ve sürekli bir kimlik krizi yaşayan internet medyası mensuplarına Basın kartı veriliyor. Üçüncüsü, çocukların haklarının korunması ve çocukların dijital ağlardan korunması konusunda yeni yükümlülükler getiriyor. Dördüncüsü, insanların, kişilerin kişilik hakları, özgürlükleri korunuyor. Beşincisi, sosyal medya şirketlerinin temsilci atama meselesi tamamen çözülüyor. Altıncısı, yasaya uymayan platformlara reklam almama cezası getiriyoruz. Yedincisi, haber içeriğinde süreklilik korunuyor. Sekizincisi, kasıtlı olarak yalan haber üretmek suç teşkil ediyor. Burada yalan haber şudur arkadaşlar: Bir “tweet” attığında bu yasaktır anlayışı, sansürlenecektir anlayışı doğru değildir. Kanun çok açıktır, yeni düzenlemeyle suçun oluşması için beş şart aranmaktadır. Birincisi, yayılan haber gerçek olmamalıdır. İkincisi, ülkenin güvenliği ve kamu sağlığıyla ilgili olmalıdır. Üçüncüsü, halk arasında panik, korku ve endişe oluşturma kastı taşımalıdır. Dördüncüsü, kamu barışını bozmaya elverişli olmalıdır. Beşincisi, aleni olmalıdır. Eğer sizin paylaşımlarınızda bunlardan herhangi biri yoksa sizin bir sorun yaşamanız doğru değildir, mümkün değildir. Bu yasa teklifinin memleketimiz, milletimiz için hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.”