Atatürkçü Düşünce Derneği Antakya Şube Başkanı Doç. Dr. Kezban Kuran’dan 8 Mart mesajı: Pek çok ülkede olduğu gibi Ülkemizde de 8 Mart Dünya emekçi kadınlar günü mü?
Atatürkçü Düşünce Derneği Antakya Şube Başkanı Doç. Dr. Kezban Kuran, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla mesaj yayınladı.
Mesajında, “Yılda bir defa sekiz Martı kutlamak, kadınlara övgüler yağdırmak, sözler vermek ne işe yaramıştır?” eleştirisinde bulunan Başkan Kezban Kuran düşüncelerini şöyle aktardı:
“Ülkemizde Kadınlar Günü ilk olarak Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde 1921 yılında kabul edilmiş, ancak yaygın olarak 1975 yılında kutlanmaya,1984 yılından sonra da her yıl kutlanmaya başlanmıştır..O günden bu güne kadınlarımızın toplumdaki yeri, statüsü, hakları açısından ne değişmiştir? Töre cinayetleri, kadına yönelik gasp, tecavüz, şiddette azalma olmuş mudur ? Yılda bir defa sekiz Martı kutlamak, kadınlara övgüler yağdırmak, sözler vermek ne işe yaramıştır? Bu konuda artık söz söyleme değil, eyleme geçme zamanıdır. Ne anasına, ne eşine, ne kızına kısaca kadına saygısı olmayan, kadını sadece yemek yapan, evini temizleyen ve çocuk doğuran cinsel bir meta olarak gören anlayış size ne cevap verebilir ki? Ya kadınlarımız! Emeği sömürülen, itilen kakılan dövülen, şiddete maruz bırakılan üstüne kuma getirilen, tecavüz edilen, öldürülen kadınlarımız için 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar gününün bir anlamı var mıdır? Kocandır döver de, sever de zihniyetinin baskın olduğu bir toplumda korkan, şikayet edemeyen, hakkını arayamayan çaresiz kadınlarımız ne yazık ki coğunluktadır. Nazım’ın dizelerinde, sofradaki yeri öküzümüzden sonra gelen, Duygu Asena’ya göre; adı olmayan kadınlarımız için bir kaç kadın sığınma evinden başka ne yapılmıştır.
Kadını eve kapatan, çocuk gelinleri meşrulaştıran, üniversite öğrencilerini kızlı- erkekli diye ayrıştırıp namus kavramını dejenere eden, kadın erkek eşitliğine kadının fıtratında eşitlik yoktur diyerek karşı çıkanlardan kadını sömürmeye dur diyecek, kadına uygulanan şiddeti ortadan kaldıracak çalışmaları yapmasını beklemek gerçekçi olmayacaktır. Tanrı karşısında herkesin eşit olmasına karşın, erkek hegemonyasının ağır bastığı bir dünyada yaşamaya itilmiştir Türk kadını. Gelenekler, görenekler, inançlar, kültür ve eğitim yetersizliği nedeniyle hep geride bırakılmış ve korunmaya muhtaç olarak görülmüştür. Türk kadınları ancak Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte toplumsal ve siyasal haklarına yasal olarak kavuşabilmişlerdir. Ülkemiz Atatürk’ün ölümünden sonra kadın hakları açısından uygulanan yanlış politikalar yüzünden ne yazık ki gelişmiş ülkelerin gerisinde kalmıştır. Bütün bunlara rağmen kadınlarımız bu gün sahip oldukları hakları korumak ve geliştirmek adına iyi bir sınav veremiyorlar. Çünkü Mustafa Kemal tarafından hazır verilen bu hakları elde etmek adına, diğer ülkelerde olduğu gibi büyük savaşlar ve emekler vermedikleri için bu haklara yeterince sahip çıkamıyorlar. Bugün kadınlarımızın bir kısmının kendi özgürlük ve hakları için birleşmek, mücadele etmek yerine; TV kanallarında evlendirme, yemek yapma, kimin elinin kimin cebinde olduğu belli olmayan diziler izleyerek oyalandığını, kısaca popüler kültürün etkisi altında kaldığını, ruh ve fikir itibarı ile Cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki Türk kadını rolünden uzaklaştırıldığını söylemek pek de haksızlık olmaz. Aksi takdirde bu gün kadına yönelik şiddet, tecavüz, sömürü ve hak arayışına karşı bir teslimiyet içinde seyirci kalabilir miydi?
Kadının bedeni üzerinden tanımlanan ‘namus’ kavramına değil, ‘onur’ kavramına odaklanamadığımız sürece, insanı insan yapan değerlerin çok gerisinde kalacağımız kesindir. Kadına nasıl davranıldığı, insana verilen önem ve değerin göstergesi olduğu kadar, demokrasinin ulaştığı düzeyin de göstergesidir. Namusu sadece kadın üzerinden tanımlayanlar, namusun insanın beyninde ve vicdanında olduğunu unutmuş görünmektedirler. Her türlü pis ilişkilerin içinde olan, devleti soyan, vurgun yapan, yalan ve iftira atan, rüşvet alan, yolsuzlukta sınır tanımayan, vatanını parçalamak isteyen, ihanet eden insanları namuslu saymak olanaksızdır. Bugün siyasi gücü ellerinde bulunduranlar ve namus bekçiliğine soyunanlar, güç ellerinden gittiği zaman, tüm namussuzluklarıyla çırılçıplak kalacaklardır.
İleri demokrasi diyerek, laik cumhuriyetin değerlerinden uzaklaşıldıkça, kadının mağduriyetinin arttığı görülmektedir. Kadınlar üzerindeki her türlü sömürü ve baskıya son verecek, kadının toplumsal ve siyasal yaşama etkin bir şekilde katılmasının yolunu açacak olan demokrasi mücadelesidir. Mücadele kadınlar için eşitliğin ve özgür gelişmenin yolunu açacaktır. Kadınlarımızın Kurtuluş savaşında erkeğiyle omuz omuza mücadele etmesine neden olan ve Cumhuriyetin kuruluş yıllarında sahip oldukları o ruh ve gücü yeniden keşfedeceğine inanıyor, tüm emekçi kadınlarımızın günü kutlu olsun diyoruz.”