Atatürkçü Düşence Derneği: Cumhuriyet kadını yenilmeyecek
Atatürkçü Düşünce Derneği Antakya Şube Başkanı Doç. Dr. Kezban Kuran, Cumhuriyet kadınının yenilemeyeceğini vurguladı.
8 Mart Dünya Kadınlar gününü yayınladığı mesajla kutlayan Başkan Doç. Dr. Kezban Kuran şu ifadelere yer verdi:
“8 Mart’ta kutlanan ve Dünya Emekçi Kadınlar Günü olan bu özel gün, Birleşmiş Milletler tarafından tanımlanmış uluslararası bir gündür. Neydi anlamı? 8 Mart 1857 tarihinde ABD’nin New York kentinde bir tekstil fabrikasında çalışan 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle greve başlamış, polis işçilere müdahale ederek onları fabrikada kilitlemiş, çıkan yangın sonucu 129 kadın yanarak ölmüştrür. Ölen bu kadınların anısına 1910 yılında 8 Mart gününün Dünya Kadınlar Günü olarak anılmasına karar verilmiştir.
Ülkemizde Kadınlar Günü ilk olarak Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde 1921 yılında kabul edilmiş, ancak yaygın olarak 1975 yılında, 1984 yılından sonra da her yıl kutlanmaya başlanmıştır.
Peki, o günden bu güne kadınlarımızın toplumdaki yeri, statüsü, hakları açısından ne değişmiştir? Töre cinayetleri, kadına yönelik gasp, tecavüz, şiddette azalma mı olmuştur? Yılda bir defa sekiz Martı kutlamak, kadınlara övgüler yağdırmak, sözler vermek ne işe yaramıştır? Sokaktaki adama 8 Martın ne anlama geldiğini soralım. Ne anasına, ne eşine, ne kızına saygısı olmayan, sadece kadını yemek yapan, evini temizleyen ve çocuk doğuran cinsel bir meta olarak gören anlayış size ne cevap verebilir ki? Ya kadınlarımız! Emeği sömürülen, itilen kakılan dövülen, şiddete maruz bırakılan üstüne kuma getirilen, tecavüz edilen kadınlarımız 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar gününden ne anlar. Korkusundan şikâyet edemez, hakkını bile arayamaz. Kocandır döver de sever de zihniyetinin baskın olduğu bir toplumda çaresizdir kadın. Nazım’ın dizelerinde, sofradaki yeri öküzümüzden sonra gelen, Duygu Asena’ya göre; adı olmayan kadınlarımız.
Kadını eve kapatan, en az üç çocuk isteği ile iş hayatından uzaklaştırmak isteyen, hamile kadının sokağa çıkmasını haram gören, kız çocuklarına eğitim yolunu kapatan, çocuk gelinleri meşrulaştıran, üniversite öğrencilerini kızlı- erkekli diye ayrıştırıp namus kavramını dejenere eden, kadın erkek eşitliğine kadının fıtratında eşitlik yoktur diyerek karşı çıkanlardan kadını sömürmeye dur diyecek, kadına uygulanan şiddeti ortadan kaldıracak çalışmaları yapmasını beklemek gerçekçi olmayacaktır. Tanrı karşısında herkesin eşit olmasına karşın, erkek hegemonyasının ağır bastığı bir dünyada yaşamaya itilmiştir Türk kadını. Gelenekler, görenekler, inançlar, kültür ve eğitim yetersizliği nedeniyle hep geride bırakılmış ve korunmaya muhtaç olarak görülmüştür. Türk kadınları ancak Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte toplumsal ve siyasal haklarına yasal olarak kavuşabilmişlerdir. Ülkemiz Atatürk’ün ölümünden sonra kadın hakları açısından uygulanan yanlış politikalar yüzünden ne yazık ki gelişmiş ülkelerin gerisinde kalmıştır. Bütün bunlara rağmen kadınlarımız bu gün sahip oldukları hakları korumak ve geliştirmek adına iyi bir sınav veremiyorlar. Çünkü Mustafa Kemal tarafından hazır verilen bu hakları elde etmek adına, diğer ülkelerde olduğu gibi büyük savaşlar ve emekler vermedikleri için bu haklara yeterince sahip çıkamıyorlar. Bugün kadınlarımızın bir kısmının kendi özgürlük ve hakları için birleşmek, mücadele etmek yerine gezme tozma, pasta börek yapma, dedikodu, diziler oyalandığını kısaca popüler kültürün etkisi altında bırakıldığını, ruh ve fikir itibarı ile Cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki Türk kadını rolünden uzaklaştırıldığını söylemek pek de haksızlık olmaz. Aksi takdirde bu gün kadına yönelik şiddet, tecavüz, sömürü ve haksızlıklara karşı bir teslimiyet içinde seyirci kalabilir miydi?
Kadının bedeni üzerinden tanımlanan ‘namus’ kavramına değil, ‘onur’ kavramına odaklanamadığımız sürece, insanı insan yapan değerlerin çok gerisinde kalacağımız kesindir. Kadına nasıl davranıldığı, insana verilen önem ve değerin göstergesi olduğu kadar, demokrasinin ulaştığı düzeyin de göstergesidir. Namusu sadece kadın üzerinden tanımlayanlar, namusun insanın beyninde ve vicdanında olduğunu unutmuş görünmektedirler. Her türlü pis ilişkilerin içinde olan, devleti soyan, vurgun yapan, yalan ve iftira atan, rüşvet alan, yolsuzlukta sınır tanımayan, vatanını parçalamak isteyen, ihanet eden insanları namuslu saymak olanaksızdır. Bugün siyasi gücü ellerinde bulunduranlar ve namus bekçiliğine soyunanlar, güç ellerinden gittiği zaman, tüm namussuzluklarıyla çırılçıplak kalacaklardır.
İleri demokrasi diyerek, laik cumhuriyetin değerlerinden uzaklaşıldıkça, kadının mağduriyetinin arttığı görülmektedir. Kadınlar üzerindeki her türlü sömürü ve baskıya son verecek, kadının toplumsal ve siyasal yaşama etkin bir şekilde katılmasının yolunu açacak olan demokrasi mücadelesidir. Mücadele kadınlar için eşitliğin ve özgür gelişmenin yolunu açacaktır. Kadınlarımızın Kurtuluş savaşında erkeğiyle omuz omuza mücadele etmesine neden olan ve Cumhuriyetin kuruluş yıllarında sahip oldukları o ruh ve gücü yeniden keşfedeceğine inanıyor, tüm emekçi kadınlarımızın günü kutlu olsun diyoruz.”