CKD Hatay Şube Başkanı Filiz Akın: Cemaatlarin Gençlerimizi Tutsak Almasına İzin Verilemez!
Cumhuriyet Kadınlar Derneği Hatay Şubesi Başkanı Filiz Akın, Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Enes Kara’nın kaldığı Cemaat Evinde baskılardan ötürü intihar etmesini, kabul edilemez ve devletin öğrencilerin yurt ihtiyacını karşılamasının zorunlu olduğunu belirtti.
Filiz Akın, “Cemaatlerin gençlerimizi tutsak almasına izin verilemeyeceğini, devleti yasaları uygulamaya çağırıyoruz” açıklamasında şunları söyledi.
“Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi 2. sınıf öğrencisi Enes Kara’nın, ardında “ailesinin zoruyla kaldığı cemaat evinde namaz kılmaya ve cemaat yöneticilerinin verdiği derslere katılmaya zorlandığını, tıp okumak istemediğini, geleceğini kurgulayamadığını” dile getirdiği bir video bırakarak canına kıyması hepimizde derin üzüntü yarattı. Enes’in ifadelerinde gençliğimize güzel bir gelecek hazırlamak adına yapamadığımız veya ısrarla hatalı yaptığımız birçok şey geçiyor. Evlat kaybının dayanılmaz acısını yaşayan ve sabırlar dilediğimiz ailesinden başlayarak hepimizin bunlar üzerinde kafa yorması gerekiyor. Devletimiz ise eyleme geçmek ve Anayasal güvenceye rağmen görmezden geldiği iki Cumhuriyet Kanununu uygulamak zorundadır. Bunlar; 3 Mart 1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat (Öğretim Birliği) ve 30 Kasım 1925 tarihli Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Kanunlarıdır. Enes Kara olayı bu iki kanunun “çalışmaması” yüzünden başımıza gelen son acı deneyimimizdir. Cemaat ve tarikatların varlığı Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Kanunlarıdır. Enes Kara olayı bu iki kanunun “çalışmaması” yüzünden başımıza gelen son acı deneyimimizdir. Cemaat ve tarikatların varlığı Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Kanunu’na aykırıdır. Kanun çiğnenmektedir. Dindar insanlarımızı din sömürüsüyle kendilerine bağlamaya çalışan, kaçınılmaz şekilde ibadet dışına çıkarak siyasal ve parasal çıkarların peşine düşen, bu çıkarcılıkla yabancı ülkelerin Türkiye aleyhine faaliyetlerine alan açma tehlikesi barındıran yapıların ülkemizin geleceğini kurgulamak peşinde olduklarını biliyoruz. Bu kurguda Atatürk, Devrimlerimiz ve Cumhuriyet yoktur. Gözleri çocuklarımızdadır. Köylerimize kadar yaydıkları öğrenci yurtları ve evleriyle ilkokuldan üniversiteye kadar bütün çocuklarımızla “meşgul oluyorlar”. Bu yurtlarda Öğretim Birliği Kanunu’na aykırı ve eğitimin tek sorumlusu Millî Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) din eğitimi müfredatından ayrı olarak, kendilerine göre ve sözde din eğitimi veriyorlar; hem de zorlayarak! Öğretim Birliği Kanunu çiğnenirken MEB ne yapıyor? “Milli Eğitim Temel Kanunu, örgün eğitimden yaygın eğitime kadar her tür eğitimi benim sorumluluğuma vermiştir, siz hangi hakla benim işime karışıyorsunuz” diye neden sormuyor? Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulan, 1961’den beri Anayasal bir kurum olarak da varlığını sürdüren, kuruluş kanununda görevi “İslam dininin itikat ve ibadet alanıyla ilgili işleri yürütmek ve dini kurumları idare etmek” şeklinde belirtilen Diyanet İşleri Başkanlığı’nın (DİB) işini de paylaşıyorlar. Bunların devlete sızma, devlette güç odağı oluşturma çabalarına DİB de kendi “Tarikatlar Raporu”nda işaret etmektedir. Cemaat ve tarikatların okullar ve öğrenci yurtları üzerinden gençliğimizi kuşatmasına DİB neden ses çıkarmıyor? Yurttaşlarımıza sorulduğunda, büyük çoğunluk çocuklarının barınmasını devlete emanet etmek istediğini söylüyor. Cemaat yurtlarında çocuğu bulunanların çoğu buna ekonomik şartlar nedeniyle mecbur kaldığını söylüyor. Halk devletini yanında görmek istiyor. İktidar ise küçük şehirlerde bile üçer beşer üniversite açarken bunları karşılayacak sayıda ve nitelikte öğrenci yurdu yapmıyor. Bu ihmalin cemaatlere büyük alan açtığını iktidar bilmiyor mu? Eğitim devletin işidir, yurttaşlarımız açısından kamusal bir haktır. “Milli eğitim” diyoruz; evet eğitim milli olmalıdır; okul öncesinden üniversite bitimine kadar parasız olmalıdır; her kademesinde ve her türünde bilimsel niteliği öncelemelidir. Bunların yanında, öğrencinin barınma ihtiyacının, onları rahat ve güvende hissettirecek nitelikte yurtlarla karşılanması şarttır. Bu yıl üniversiteler açılırken gördük, gençler kiraların yüksekliğine yetişemiyor, devlet yurtlarında yer bulamıyor, bulanlar da ilk fırsatta kaçmaya bakıyor. Cemaat yurtları da kucağını açmış onları bekliyor! CKD olarak emperyalist batının çocuklarımızı milli ve manevi değerlerimizden, ailelerinden, geleceğinden koparmaya yönelik çürümüş kültürel saldırısına karşı mücadele ediyoruz. CKD bugün, birçok ilimizin 40’a yakın ilçesinde “Uyuşturucuya Karşı Anneler Hareketi”ni yürütüyor. Nerede anne ve aile toplulukları varsa, halk eğitim merkezleri, veli toplantıları, Kuran kursları, biz de oradayız. Yozlaşmış kültürel saldırıyı, bunun amaçlarını ve buna karşı aileler olarak nasıl mücadele edeceğimizi anlatıyoruz. Yasa dışı yapılarıyla tarikat ve cemaatlerin sözde din eğitimi altında yaptıkları da gençlerimizi uyuşturmanın bir yoludur. Bununla da mücadelemiz sürecektir. Ülkemiz emperyalist sultadan kurtulma savaşı veriyor. Bu güzel vatanı tam bağımsızlığa ve devletiyle milletiyle daha aydınlık ve refah dolu bir geleceğe taşımak, ortak ve en samimi arzumuzdur. Bu hedefimize doğru atacağımız köklü adımlardan birisi de Atatürk’ün, doğruluğu Cumhuriyet kurulduğundan bu yana sayısız defa ispat edilmiş “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz” görüşüne uygun olarak, gençlerimizi tutsak etmeye çalışan yasa dışı cemaatlerle tarikatları ortadan kaldırma ve onlara ait yurt evlere el koymaktır.”
HÜSEYİN GÜLER