Hatay Ses, Hatay Tabip Odası ve Hatay Psikologlar Derneği: Pandeminin yükü kadın sağlık emekçilerinin omuzunda!
Hatay Ses, Hatay Tabip Odası ve Hatay Psikologlar Derneği, Pandeminin yükünün kadın sağlık emekçilerinin omuzunda olduğunu dile getirdiler.
Hatay Tabip Odasında düzenledikleri ortak basın açıklamasında, “Pandemide kaybettiğimiz Sağlık Emekçilerini saygı ve özlemle anıyor, Toplumsal Sağlık için Demokrasi ve Adalet istiyoruz” ifadesinin yer aldığı açıklamada ayrıca, “Yaşamak ve yaşatmak için haklarımızdan vazgeçmiyoruz, dayanışmayı büyütüyoruz” vurgusunu yaptılar.
Hatay Ses, Hatay Tabip Odası ve Hatay Psikologlar Derneği’nin ortak basın açıklamasında şu görüşlere yer verildi:
Tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 salgınının bir yılı geride kalırken, tüm krizlerde olduğu gibi patriyarkal kapitalist sistem, pandemiyi de kadınların emeği ve bedeni üzerinden fırsata çevirmektedir.
Pandemi öncesi dünyanın eşitsizlikleri, salgının getirdiği yeni koşullarla birlikte giderek daha da büyümektedir. Pandemi süreci, sermayenin ve egemenlerin çıkarlarını koruyacak şekilde yönetilirken, emek sömürüsü ve yoksulluk hızla artmaktadır. Günümüz dünyasında, erkek egemenliğine dayanan cinsiyet eşitsizliği, ayrımcılık içeren politikalar ve söylemler kadınların görünen ve görünmeyen emekleri üzerindeki sömürüyü, kadın bedeni üzerindeki denetimi ve kadına yönelik şiddeti arttırmaya devam etmektedir.
BM Eylül ayı verileri Covid-19 salgınının kadınların eşitlik mücadelesini 25 yıl geriletebileceğini ortaya koymuştur.
Bu zorlu koşullarda kadın sağlık ve sosyal hizmet emekçilerinin mesaileri iş yeriyle sınırlı kalmamakta, pandemide “evde kal” çağrılarıyla; okula gidemeyen, kreşe gönderilemeyen çocuğun, sokağa çıkamayan hane halkının artan bakım, temizlik ve hijyen ihtiyacını karşılama görevi gibi kadına yüklenen roller daha da pekişmektedir. Bu süreçte erkek yargı da pandeminin faturasını kadına yüklemiş, boşanan sağlık emekçisi bir kadın üzerinden kadınları, işleri ile çocukları arasında seçim yapmaya zorlayarak, çocuğun velayetini babaya vermiştir. Kadınların güçlü dayanışması ve mücadelesi sonucunda bu yanlış karardan dönülmüştür.
Kadına şiddet, yine şiddet, hep şiddet! Pandemi ile mücadelede şeffaf ve gerçekçi olunmaması nedeniyle sağlık kurumlarında yaşanan tüm sorunların kaynağı sağlık emekçileri olarak görülmekte ve bu durum sağlıkta şiddeti arttırmaktadır. Sağlıkta şiddet, kadın sağlık çalışanlarına toplumsal cinsiyet rollerinin yansıması olarak da yönelmekte, kadın sağlık ve sosyal hizmet çalışanları, sadece kadın oldukları için, psikolojik ve fiziksel şiddetin yanı sıra meslektaşları ve amirleri olan erkekler tarafından da mobbinge maruz kalmaktadır.
Geçmişten günümüze baskının ve sömürünün olduğu her yerde kadınlar yaşamı yeniden kurma güçleriyle birlikte, mücadeleyi hep var etmişlerdir. Kadınların dünyanın dört bir yanında emekleri, bedenleri, kimlikleri üzerindeki baskı ve sömürüyü kırmak adına verdikleri mücadele, böylesi zorlu bir dönemde bile iktidarlara geri adım attırabilmekte, toplumsal mücadelenin en ileri unsuru olarak da yol gösterici olmaktadır. Ülkemizde hane içi şiddet başta olmak üzere; kadına yönelik her türlü şiddet artarken, kadın katillerine ceza indirimi, öz savunma hakkını kullanan kadınlara ise adaletsizlik uygulanmaktadır. İktidar kadınların güvencesi olan İstanbul Sözleşmesi’nden imza çekmeye ve 6284 sayılı yasayı iptal etmeye hazırlandığında da, yaşam hakkımızdan vazgeçmedik, vazgeçmiyoruz.
Dayanışmayı bırakmamaya, şiddete, tacize, tecavüze karşı birlikte ses çıkarmaya, birbirimizin sesi olmaya, erkeklerin “güç” ve konumlarını kullanarak kadınlara uyguladıkları tacizi ifşa etmeye ve birbirimizden aldığımız güçle birilerinin uykularını kaçırmaya devam edeceğiz.
Salgının getirdiği artan eşitsizlik düzeninin ilk 8 Mart’ında baskı, şiddet ve sömürünün, derinleşen krizinin karşısında, dayanışmamızın verdiği güçle mücadelemizi büyütüyoruz!
Bu 8 Mart’ta Kadın Sağlık ve Sosyal Hizmet Çalışanları olarak Taleplerimiz:
Kadın mücadelesi ile kazanılan 8 Mart günü kadınlara ücretli izin olarak verilmelidir.
Cinsiyetçi iş bölümü nedeniyle kadınların üzerine yıkılan çocuk bakımı, ebeveynlerin ortak sorumluluğudur. Kreş, kamusal bir hizmet olarak sunulmalıdır. Parasız, 24 saat hizmet veren, nitelikli kreşler tüm iş yerlerinde kadın sayısına göre değil, çalışan sayısına göre belirlenmeli, çalışanlar arasında ayrım yapılmadan hizmet sunulmalıdır.
Sağlık ve sosyal hizmetler iş kolu tehlikeli iş kapsamına alınmalı, yıpranma payı arttırılmalı ve kadın sağlık emekçilerine ek yıpranma payı verilmelidir.
Nitelikli, kadınlara uygun kişisel koruyucu ekipman ücretsiz olarak sağlanmalıdır.
Kadınlar fizyolojik bir döngü olan regl döngüsünün doğal belirtileri olan karın ağrısı, kramplar ve halsizlik gibi belirtileri ile çalışmak zorunda bırakılıyor ya da bu doğal süreç için zar zor “hastalık raporu” almak durumunda kalabiliyor. Oysa regl olmak hastalık değildir. Bizler kadın özgünlüğümüzle eşit ve haklarımızla çalışmalıyız, ücretli izin hakkımızı istiyoruz.
Fiilen uygulanan kürtaj yasağına son verilmeli, kürtaj hakkımızı kullanmanın önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır. Pandemide giderek zorlaşan kadınların cinsel sağlık hizmetlerine erişimi sağlanmalıdır.
Doğum sonrası 24 ay ücretli izin verilmelidir. Doğum izninin anne ve bebek için biyolojik gereklilik ortadan kalktıktan sonraki kısmı, her iki ebeveynden birini kapsayacak şekilde düzenlenmelidir.
3600 ek gösterge hakkı, sağlık hizmetleri kapsamında yer alan tüm personel için uygulanmalıdır.
Çalışma hayatında kadına yönelik şiddetle mücadelede, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)’nün 190 sayılı “Çalışma Yaşamında Şiddetin ve Tacizin Önlenmesi Sözleşmesi” imzalanmalıdır.
Kadın çalışanların yoğun olduğu sağlık alanında, kadına yönelik her türlü şiddet ve taciz durumunda kadınların güvenle başvurabileceği bağımsız kadın birimleri oluşturulmalıdır.
Bizler yaşamak, yaşatmak istiyoruz. İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasa tam ve istisnasız uygulanmalıdır.
Taleplerimiz için mücadele etmeye, yaşam hakkımızı savunmaya devam edeceğiz.
Yaşasın 8 Mart, Yaşasın Kadın Dayanışması.