Hatay Tabip Odası Başkanı Dr. Sevdar Yılmaz işyeri hekimlerinin maaşlarının düzenli ödenmemesine isyan etti: Artık Yeter!
Hatay Tabip Odası Başkanı Sevdar Yılmaz, işyeri hekimlerinin ücretlerinin düzenli ödenmemesine isyan ederek, “Artık Yeter” diye haykırdı.
Yaptığı Basın açıklamasında, maşları düzenli ödenmeyen işyeri hekimlerinin ücretlerinin tarihin en düşük seviyesine gerilediğinin altını çizen Başkan Dr. Sevdar Yılmaz tepkisini şöyle dile getirdi:
“İşyeri hekimlerinin ücretleri tarihimizin en düşük seviyesine geriledi. Çalışma şartları olağanüstü ağırlaştı ve iş güvenceleri ortadan kalktı. Maaşları düzenli ödenmiyor. SGK primleri birçok OSGB (Ortak Sağlık Güvenlik Birimleri) şirketleri tarafından eksik yatırılarak gelecekleri gasp ediliyor. Kullandıkları araç ve akaryakıt harcamaları ile bilgisayar ve internet gibi giderleri kendileri ödemek zorunda kalıyor. İzin hakları kısıtlandığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yerinde ve etkili denetimlerin yapılmadığı, ama en önemlisi de mesleki bağımsızlıklarının her geçen gün erozyona uğratıldığı bir ortamda çalışmaktan yıldılar, yoruldular.
340 bin işyerinde görev yapan 14 bine yakın işyeri hekimi, sorunlarını anlatmaktan yoruldu, artık çözüm zamanı!
Aslında iş ve işçi sağlığı alanında çalışan diğer çalışma arkadaşlarımızla birlikte bugün, işçi sağlığı hizmetlerini nasıl daha güvenli ve sağlıklı hale getirebileceğimizi konuşmayı isterdik. İşçi sağlığı hizmetlerinin daha nitelikli şekilde yürütüldüğü ülkelerdeki standartlarda olabilecek “işyeri hekimliği uzmanlığı’nı’’ nasıl hayata geçirebileceğimizi konuşmalıydık.
İşyeri hekimliği uzmanlığının şartlarını ve gelecek perspektiflerini konuşmak yerine yoksulluk sınırını zorlayan ücretleri, emeklilikte bile çalışmak zorunda kalınmasını, bir işyerinden diğerine, hatta bir ilden diğerine işlerine yetişmek için verdikleri uğraşıyı, yolda geçirilen süreleri çalışmadan saymayan kâr anlayışını, kiralanan diplomalarla işyeri hekimlerinin emeğimizin çalınmasını konuşuyoruz. Bunun nedeni işçi sağlığını basit bir maliyet unsuru olarak gören ve alanı piyasalaştıran patronlar ve ve buna izin veren yönetim anlayışıdır.
Bu yaklaşımın son örneğine 15 Eylül 2022 tarihinde -ki medyadan öğreniyoruz- Ankara Ticaret Odası’na bağlı OSGB patronları ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın OSGB’lerin geleceğini konuşacakları toplantının duyurusunda şahit olduk. Bu toplantıya Türk Tabipleri Birliği İşyeri Hekimleri Derneği başta olmak üzere meslek örgütleri ve sendikalar davet bile edilmediler. Toplantıda işçi sağlığı ve iş güvenliği alanının başka meselesi yokmuş gibi en büyük sorun olarak işyeri hekimlerinin ücretlerini ve çalışan işçi sayısına göre hesaplanan çalışma sürelerinin uzunluğunu görmüşler. Her yıl iş cinayetlerine kurban verdiğimiz binlerce “can” ve onların aileleri; bir türlü tanınmayan, görülemeyen meslek hastalıkları kimsenin umurunda değil.
Oysa ülkemiz, ölümlü iş kazalarında Avrupa’da birinci sırada yer almaktadır. Meslek hastalıklarını teşhis edemiyoruz. Çünkü etmek istemiyoruz. Maalesef işçi sağlığı hizmetleri temel bir insan hakkı, sosyal devletin olmazsa olmaz şartı ve işverenlerin mutlak sözleşme borcu olarak değil, basit bir maliyet unsuru olarak görülüyor.
İşçi sağlığı hizmetlerinin koruyucu özünden ve kamusal niteliğinden soyutlanarak var olması düşünülemez. Ancak mevcut ortamda, piyasanın ve patronların insafına bırakılmış ve kamusal özünden koparılmıştır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı denetim görevini dahi yerine getirmemektedir.
On yıl önce yürürlüğe konulan 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’yla ne yazık ki işçi sağlığı ve iş güvenliği alanı, bu işi en düşük maliyetle ‘mış gibi yaparak’ yürütülmesi amaçlanarak işverenlerin insafına terk edilmiştir. İşverenler, işçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetlerinin temel gücü olan işyeri hekimlerini ve iş güvenliği uzmanlarını OSGB’ler eliyle birer basit maliyet unsuru olarak görüyor ve alandaki sorunların derinleşmesine neden oluyorlar.
Bugün bu sorunların yanında işçi sağlığı alanını gelecekte nelerin beklediğini de konuşmak ve buna uygun politikalar geliştirmek zorundayız. Türkiye’de önümüzdeki on yıllarda çalışan nüfusun değişimine paralel olarak (çalışan nüfusun yaşlanması, kronik hastalıkların çalışan nüfus içinde yaygınlaşması, kadınların çalışma hayatına daha fazla katılımı, göçmen işçiliği, vb.) ortaya daha farklı işçi sağlığı ihtiyaçları ortaya çıkacaktır. Bu duruma hızla ve yetkin şekilde yanıt verebilecek, yeni iş yapma teknikleri ve organizasyonlarından kaynaklanan risklerle mücadele edebilecek, iş ve çalışma ortamlarını çalışanların fiziksel ve zihinsel kapasitelerine uygun hale getirecek bir işçi sağlığı politikasına ve işyeri hekimliği uzmanlık alanına ihtiyaç vardır.
Bir kez daha sesleniyoruz,
*İşyeri hekimlerinin ücretlerini düşürmeyi, işçiye ve iş ortamını düzeltmeye ayrılan ve zaten yetersiz olan süreyi kısaltmayı düşünmeyin. Aksine hizmet sürelerinin artırılması gereklidir,
*İşyeri hekimlerinin mesleki bağımsızlığını, iş güvencelerini, özlük haklarını, çalışma koşullarının önündeki en büyük engel olan, her şeyi patronların insafına terk eden politikaların değişmesi için Türk Tabipleri Birliği ile görüşerek, iş ve işçi sağlığı hizmetinin kamusallığını da göz önünde bulunduracak gerekli düzenlemeler hayata geçirilmeli,
*Meslek örgütümüz Türk Tabipleri Birliği’nin elinden alınan yetkileri iade edilmeli,
Bu değişim başta işyeri hekimleri olmak üzere iş güvenliği uzmanlarının, işyeri hemşirelerinin ve doğal olarak işçilerin yararına olacaktır.”