ÎHD: Kadın Mücadelemizden Vazgeçmiyoruz!
İnsan Hakları Derneği Hatay Eş Başkanı Ergül Sayın, Kadın mücadelesinden vazgeçmeyeceklerini dile getirdi.
İHD’li Kadınlar Eş Başkan Ergül Sayın, 8 Mart Dünya Kadınlar günü dolayısıyla yayınladığı mesajında şu görüşlere yer verdi:
“Kadınların erkeklerle eşit koşullarda çalışmak amacıyla vermiş oldukları mücadelenin başlangıcı olan 8 Mart 1857 yılında New York’ta tekstil işçisi kadınlar çalıştıkları işyerlerinde grevler yapmaya başladılar. Talepleri son derece net ve adildi: “Daha iyi koşullarda çalışmak, 10 saatlik iş günü, eşit işe, eşit ücret…” Yapılan grevlerden birinde çıkan yangında 129 kadın işçi yaşamını yitirdi. 1910 yılında Clara Zetkin, 8 Mart’ın Dünya Kadınlar Günü olarak anılması önerisini getirdi ve öneri oy birliğiyle kabul edildi. O zamandan bu yana 8 Mart Dünya Kadınlar günü olarak anılmaya başlandı. Kadınların binlerce yıllık ezilmişliğine karşı isyanın miladı olarak her 8 Mart’ta sesimizi yükselterek “Bizler buradayız, mücadelemiz geçmişin mirası ve geleceğin sorumluluğu ile devam edecek” diyoruz.
Dünyada her gün kadın mücadelesinin sürekli olarak verildiğini ve kadınların, eşitsizliğe mahkûm edilmesi için erkek egemen politikalarının da devam ettirildiğini biliyoruz ve yaşıyoruz. Kadınlar tarihin her döneminde en fazla ezilen grup olagelmiştir. Erkeklerin kurduğu ve devam ettirdiği sistem, kadınların eşit ve özgür bireyler olarak yaşamasına ve eşit söz hakkına sahip olmasına karşı baskı, şiddet, tehdit mekanizmalarını kullanmaktadır. Yaşam alanlarımız daraltılmakta, çalışma haklarımız elimizden alınmakta ve de eşitsizliğe mahkûm edilmekteyiz.
Bugün iktidar anlayışı ve pratiği, kadınlara karşı düşmanca bir politika yürütmektedir. İnsanlık onuru çiğnenmekte ve bu uygulamalar meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır. Kadınlar gözaltına alındıkları gözaltı merkezlerinde ve cezaevlerinde çıplak arama uygulamasına maruz bırakılmakta, karşı çıktıklarında zor kullanılmakta ve darp edilmektedirler. Kendilerini polis olarak tanıtan kişiler tarafından kaçırılma girişimlerine maruz kalan kadınlar tehdit edilmekte, hakarete uğramakta ve özel yaşamları üzerinden baskı altına alınmaya çalışılmaktadır. Cezaevlerinde kadınlar ağır insan hakları ihlalleri altında yaşam mücadelesi veriyorlar. Hapishanelerde anneleriyle birlikte kalan kadınların hem kendileri hem de çocukları için yaşam çekilmez hale getirilmekte ancak iktidarın sözcüleri bu onur kırıcı muameleyi ortadan kaldırmak yerine mağdurları suçlamakta ve adeta işkenceyi savunur hale gelmektedirler.
Pandemi süresince en fazla kadınlar mağdur hale gelmiştir. Pandemi başlangıcından bu yana sadece ekonomik ve sosyal haklar bağlamından 600’ün üzerinde kadın maddi yardım talebi kurumumuza başvuruda bulunmuştur. Açlıkla, yoksullukla ve çaresizlikle baş başa kalmışlardır. Ev içi işlerde çalışan kadınlar çalışamaz hale gelmiş, iş yerlerinde kadınlar ilk önce işsiz bırakılmışlardır. Ekonomik alanda yaşanan krizlerde ilk gözden çıkarılan gruplar yine kadınlar olmuştur.
Kadınlar katledilmekte, şiddete uğramakta, taciz ve tecavüze maruz bırakılmakta ve failler cezasızlık politikalarıyla adeta mükafatlandırılmaktadır. Ev içi şiddete karşı kadınlar, savunmasız halde bırakılmıştır. Basına ve adli makamlara vakaların çok azı yansımakta, şiddet ev içinde adeta görünmez kılınmaktadır. Bu görünmezlik, yaşamları her gün tehdit eder hale gelmekte ve kadınlar korku ile susmaya devam etmektedirler. Sığınma evlerinin sayısı yetersiz ve kalma süresi kısıtlıdır. Bu süre sonunda yaşam koşulları garanti altına alınmamış olan kadınlar şiddete açık hale gelmekte ve ekonomik olarak bağımsız olamadıklarından şiddet gördüğü alanlara tekrar geri dönmeye mahkûm edilmektedir. Her gün kadın katliamı yaşanmakta, Nadira Kadirova AKP’li bir milletvekilinin evinde ölü bulunmasına rağmen soruşturma etkili bir şekilde yürütülmedi, öldürüldüğüne dair kanıtlar ve ailesinin şikayeti olmasına rağmen dosya kapatıldı. Gülistan Doku hâlâ bulunamadı. İpek Er’in katili dışarıda.
LGBTİ+’lara karşı iktidar tarafından ayrımcı söylemler üretilmekte ve nefret suçları yaratılmakta, her türlü ayrımcılık, şiddet ve kötü muamele yapılmakta ve toplumun en dezavantajlı grubu haline getirilmektedirler. LGBTİ+’ların eylem ve etkinlikleri kesintisiz olarak yasaklanmakta, engellenmekte ve katılanlara karşı polis tarafından işkenceye varan şiddet uygulanmaktadır. İktidar tarafından kendince makbul bir toplum hedeflenmekte, bunun dışında olan herkese karşı iktidar tarafından ayrımcı söylemler üretilmekte ve homofobik, transfobik toplum içerisinde LGBTİ+’lar savunmasız bir hale getirilmek istenmektedir.
Savaş mağduru ya da ekonomik olarak mülteci durumuna gelmiş olan kadınlar her türlü emek sömürüsüne, şiddete, ayrımcılığa, tacize ve tecavüze maruz bırakılmakta ayrıca hak arayamaz hale getirilmektedirler. Çalışmak amacıyla gelen kadınlar gördükleri şiddet ile ilgili olarak şikayet ettiklerinde deport edilme riski ile karşılaşmakta, bu nedenle şiddete ve baskıya boyun eğmek zorunda bırakılmaktadır. Suriye savaşından kaynaklı Türkiye’ye gelen sığınmacı kadınların hiçbir güvenceleri bulunmamakta, dil ve pek çok engelden kaynaklı olarak mağdur hale gelmişlerdir. Geri gönderme merkezlerinden kadınlar, ayrımcılığa, hakarete uğradıklarını aktarmakta, hapishane koşullarında yaşadıklarını ifade etmektedirler.
Devleti yönetenler, 2011 yılında Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesini imzaladılar. Bu sözleşme, kadın hakları açısından ve ‘toplumsal cinsiyetçi’ politikaları eleştirmek açısından son derece önemli bir sözleşmedir. Bu sözleşme, ‘hiçbir örf, adet ve ‘sözde namus’ anlayışı kadına yönelik şiddetin gerekçesi olamaz’ diyor. Sözleşmeyi imzalayan iktidar, sözleşmeyi yeniden tartışmaya açmaya çalışıyor. Buna kadınlar ve LGBTİ+ mücadelesi izin vermeyecektir. Bize dayatılan, erkek egemen, feodal ve militer anlayış ve uygulamalara karşı çıkmaya devam edeceğiz.
Biz kadınlar eşit yaşamı ve özgürlüğü talep ediyoruz ve bunun için mücadele ediyoruz. Erkek egemen iktidarlar tarafından sağlanacak olan lütuf istemiyoruz, kendi hakkımız ile ilgili kendi politikalarımızı üretmek, geliştirmek, devam ettirmek istiyoruz. Ekonomik, siyasal, hukuksal araçlar ya da şiddet ile baskı altına almaya çalıştıkları mücadelemiz sürüyor, sürecek. Hiçbir baskıya boyun eğmedik, eğmeyeceğiz. İktidarın makul kadın, makul aile, makul toplum yaratma anlayışını kabul etmiyoruz. Patriyarkaya ve erkek egemen zihniyete karşı el ele olacağız, mücadelemizi yükselteceğiz.
Yaşasın Kadın Mücadelemiz. Yaşasın 8 Mart.”