Prof. Dr. Berkant Ödemiş: Akdeniz ve Egede orman yangınları ve kuraklık ile ortaya çıkan felaketler Karadeniz’de seller ile karşımıza çıkıyor!
Mustafa Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi Biyosistem Mühendisliği Öğretim üyesi Prof. Dr. Berkant Ödemiş, Akdeniz ve Egede orman yangınları ve kuraklık ile ortaya çıkan felaketlerin Karadeniz’de sellerle ortaya çıktığına dikkat çekti.
Prof. Dr. Berkant Ödemiş “Ateşi Yükselen Dünya” başlığıyla kaleme aldığı bir makalesinde iklim değişikliğine ilişkin şu ifadelere yer verdi:
‘Susuz Yaz’ filmini seyrettiniz mi? Ege’nin kurak topraklarındaki köylerden biri… Su sıkıntısı çeken köy halkı, yaşayabilmek için suya, su içinse su kaynaklarını arazisinde bulunduran Osman ve Hasan isimli kardeşlere muhtaçtırlar. Berlin de Altın Ayı ödülünü kazanan ‘Susuz Yaz’, içerisinde barındırdığı kuvvetli siyasi taşlamaları ile politik sinemamızın az sayıdaki örneğinden biridir. Film, suyun eksikliğinin insanın sosyolojik ve psikolojik yapısına ne denli önemli etkilerde bulunduğunu ve sosyal ilişkilerdeki ‘değerini’ irdeliyor. 1973 yılı yapımı film, kendi dönemini olduğu kadar gelecekte yaşanacakları da özetler nitelikte. Geçmişte olağan ve geçici iklimsel koşullara bağlı olarak gelişen bir çok hava olayı bugün küresel olarak artan karbon emisyonlarının sorumluluğu altında. Üstelik geçmişe nazaran daha yıkıcı bir süreç söz konusu. Çünkü artık değişimin esas sorumlusu doğa değil, İnsan ve onun bitmek bilmeyen tüketim çılgınlığı. Belirli alanlarda seyrek görülen afetler günümüzde olağan bir hal aldı. Karbon emisyonlarındaki artışa bağlı olarak atmosferde yükselen CO2 seviyesi binlerce yıldır stabil seyreden sıcaklığın artmasına neden oldu. CO2 artışının kanıtlandığı 1958 yılında atmosferdeki CO2 oranı 315 ppm (milyon litre hava karışımında 315 litre CO2) düzeyindeydi. Oysa 19 yy. ’da CO2 konsantrasyonu 280 ppm civarındaydı. İki zaman aralığında % 12nin üzerinde bir artış söz konusu. Daha sonraki araştırmalar CO2’in yılda 1.5 ppm yükseldiğini gösterdi. Sorumlu tarım teknikleri, beslenme düzeni gibi bir çok ikincil unsurun yanı sıra kömür ve petrol gibi fosil enerji kaynaklarıydı. Kömür, dünyada yaklaşık 980 milyar ton civarında ve çıkarılması en kolay fosil yakıt. Yandığı anda ortaya karbondioksit gazı (CO2) çıkıyor ve bu CO2 atmosfere dağılıyor. Olağan koşullarda atmosferdeki gazlar içerisinde CO2’nin oranı yaklaşık %0.04. Ancak CO2’nin önemli bir özelliği var; yeryüzüne gelen ısının yansıyarak dünyadan uzaklaşması gereken bölümünü tutarak ısıyı hapsedebiliyor. Yani canlılar için önemli atmosfer tabakasının üzerine ikinci bir katman gibi dağılıyor ve yansıyarak uzaya gitmesi gereken ısıyı bu katman ile yer yüzeyi arasında hapsediyor. Hapsedilen ısı küresel ölçekte sıcaklığın artmasına ve iklim dinamiklerinin alt üst olmasına neden oluyor. Buharlaşma artıyor, daha kuvvetli fırtınalar oluşuyor, sıcaklık değişimleri oluşamadığından yağış miktarları azalıyor. Bütün bu sürecin en fazla etkilediği kaynak Su!. Yağmuru oluşturan dinamikler olağan süreçlerden geçmediği için yağışlar azalıyor ve kuraklık olağan hale geliyor. İnsanlığın besin deposu olarak bilinen kurak yarı kurak alanlardaki (ki Türkiye’de bu alanda yer alıyor) bitkiler artan sıcaklık ve yeterince yağmayan yağmur nedeniyle suya daha fazla gereksinim duyuyor. Son 10 yılda küresel su talebi 6–7 kat arttı; bu oran dünya nüfusu artış oranının iki katından fazla. Bugün Dünyanın bir çok bölgesinde insan kullanımına sunulan suyun miktarı kentlere su sağlayan su kaynaklarının yetersizliği nedeniyle azalma eğiliminde. Suyun bilinçli kullanımına yönelik eğitsel çalışmaların yanısıra tasarruf sağlayan su dağıtım sistemleri giderek yaygınlaşmakta. Bununla birlikte talebe yönelik olarak sürekli arz oluşturma yöntemi tartışmalı bir noktaya evrilmekte. Kontrolsüz talebe yönelik olarak sürekli arz oluşturma faaliyetinin bir sonu olmadığı artık net bir şekilde görülüyor.
İklim değişikliği sonucu oluşması kuvvetle muhtemel felaketlerin yıkıcı şekilde hissedileceği artık herkes tarafından biliniyor. Akdeniz ve Egede orman yangınları ve kuraklık ile ortaya çıkan felaketler Karadenizde seller ile karşımıza çıkıyor. Bu felaketlerin sayısının, şiddetinin, etkilediği alanın her geçen yıl artacağı kesin. Artık iklim değişiminin etkilerini göz ardı ederek yaşantımız devam etmemiz mümkün değil. Bir örnekle yazıyı noktalayalım. Son 30 yılda yağış miktarlarının azalması nedeniyle 1000 m2 alanda 77 ton yağmur suyunu kaybettik ve her geçen yıl kaybettiğimiz su miktarı artıyor. 77 ton su ayda 10 ton su kullanan bir evin yaklaşık 7 aylık su gereksinimi. Yıkadığınız 12 tabaktan 7 sini, suladığınız 1000 m2 alanın 700 m2 sini, içtiğiniz günlük 12 bardak sudan 7 bardağını son 30 yılda kaybettik. Artan nüfusu düşündüğümüzde yaşanacak stresin şiddeti gelecek yıllarda daha da artacak. Konuya giriş niteliğindeki bu yazıdan sonra bir sonraki makalede hem Türkiye de hem de Dünyada İklim değişikliğinin etkilerini ve çözüm önerilerini tartışacağız. “