SAMANDAĞ DEMOKRASİ GÜÇLERİ: GEZİ DİRENİŞİ, BU ÜLKENİN GEÇMİŞİ DEĞİL, GELECEĞİDİR !

Samandağ Emek ve Demokrasi Güçleri; Gezi Direnişinin 12. Yılında “Gezi Direnişi Sürüyor Mücadele Büyüyor” şiarıyla Abdullah Cömert Alanında basın açıklaması düzenledi.
Samandağ Emek ve Demokrasi Güçleri adına basın açıklamasını okuyan Doğanay Karasu şu ifadelere yer verdi:
“Gezi Direnişi Sürüyor, Mücadele Büyüyor!
Türkiye tarihinin demokratik; her rengi barındıran, kadınların, gençlerin, işçilerin ve halkların kararlı mücadelesidir, Gezi Direnişi.
Gezi Direnişi’nin 12. yılını devletin, topyekün saldırı dalgası eşliğinde karşılıyoruz. Ülke içerisinde en ufak kıpırdanmayı zor aygıtları ile bastıran, gözaltı, tutuklama terörüyle ezilen ve sömürülen halkı, devrimcileri, teslim alma politikası güdülmektedir. Bu faşist saldırı dalgası içinde, milyonlarca insanın sokaklara döküldüğü, binlerce insanın gözaltına alınıp tutuklandığı ve Berkin Elvan, Ali İsmail Korkmaz, Ahmet Atakan, Ethem Sarısülük, Mehmet Ayvalıtaş, Medeni Yıldırım, Mehmet İstif ve Hasan Ferit Gedik‘in katledildiği Gezi Direnişi’nin 12. yılındayız.
Gezi Direnişi, Türkiye’nin siyasal, toplumsal ve kültürel tarihinde silinmeyecek izler bıraktı. Meydanları dolduran milyonların dayanışması ve faşizme karşı direniş iradesi, toplumsal bellekte onurlu bir yer edindi.
Tüm bu gerçeklik ortadayken Gezi Direnişi’ni darbe ile ilişkilendirmek; akılla, hukukla ve vicdanla açıklanamaz. Gezi davası, yargının siyasal çıkarlar doğrultusunda araçsallaştırılmasının en açık örneklerinden biridir.
Bugün hakkında hiçbir somut delil bulunmayan Osman Kavala, 7 yıldır ağırlaştırılmış müebbet cezasıyla tutsaktır. Can Atalay, Tayfun Kahraman, Çiğdem Mater ve Mine Özerden ise 3 yılı aşkın süredir hukuksuzca 18’er yıl hapis cezasına çarptırılmış durumdadır.
Bu uzun ve haksız tutukluluk sürecinin siyasi, hukuki ve insani sorumluluğu hepimize aittir. Sessiz kalmak, bu adaletsizliğe ortak olmak demektir!
Gezi tutsakları onurdur. Derhal serbest bırakılmalıdır!
Gezi Direnişi; Berkin’in, Ali İsmail’in, Ethem’in, Medeni’nin, Hasan Ferit’in, Abdocan’ın, Ahmet’in ve Mehmet’in unutulmaz anılarını yaşatır. Onların katillerinden ve azmettiricilerinden sorulacak bir hesabımız vardır.
Gezi Direnişi, bu ülkenin geçmişi değil, geleceğidir.
Eşitlik, özgürlük, adalet ve demokrasi için sönmeyen bir umut olmaya devam edecektir.
Gezi’ye yönelik saldırılar yalnızca geçmişin değil, bugünün ve geleceğin de mücadele alanlarını şekillendiriyor.
Seçilen belediye başkanlarına yönelik son olarak Ekrem İmamoğlu şahsında devam ettirilen halkın iradesine yönelik gasplar bu mücadelenin güncel cephelerinden biridir.
Saray rejiminin İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni hedef alan ve ardından gençlere yönelik işkence gözaltı ve tutuklamalar açıkça bizlere yönelik topyekun saldırıların görünen yüzüdür. Demokratik yollarla iktidar değişimini engelleme hedefiyle, halkın seçme ve seçilme hakkı fiilen askıya alınmak istenmektedir.
Gezi Direnişi’nde mesele nasıl yalnızca birkaç ağaç değildiyse, dün Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması karşısında sokağa dökülen halkın öfkesi de yalnızca bir kişiden ibaret değildir.
Bugün yaşanan tepki; derinleşen ekonomik krize, her gün daha da tırmanan şiddete, baskıya, eşitsizliğe ve emperyalist savaş politikalarına karşı biriken toplumsal öfkenin dışavurumudur.
Amaç; adaletsizliğe, eşitsizliğe karşı halkın kitlesel hareketini bastırmak ve sömürü düzenini sürdürmektir. Egemenlerin ülkede yarattıkları tahribat o kadar büyük ki; halktan yükselen ufacık bir sesten bile korkup en şiddetli şekilde saldırmaktadırlar.
Bu saldırı sadece yerel yönetimleri değil, tüm toplumu ve temel siyasal hakları hedef almaktadır. Sosyalistler ve demokrasi güçleri, bu girişimi ancak dayanışma ve ortak mücadele ile durdurabilirler.
Bugün barışı, ekmeği ve özgürlüğü savunmak; en temel siyasi haklarımızı korumaktan geçmektedir.
Kendi deyimleriyle iç cepheyi güçlendirmek adına öğrencilere, kadınlara, işçilere ve emekçilere yönelik saldırılarla birlikte dış cephede kendi çıkarları için Suriye’de de halkların inkarı ve imhasına yönelik katliamlar devam etmektedir. Bu saldırıların en acı örneği, her konuda işbirliği yaptıklarını itiraf ettikleri HTŞ’nin Arap Alevilerine yönelik yürüttüğü mezhepçi şiddet ve katliam politikalarıdır.
En trajik sonuç, Lazkiye ve Tartus’ta Arap Alevilerine yönelik gerçekleştirilen toplu saldırılar olmuştur. Hama, Humus ve çevresindeki köylerde yaşanan benzer katliamlar, HTŞ’nin mezhepçi nefret politikalarının bir sonucudur. Evlerinden sürülen, köyleri yakılan, canları tehdit edilen binlerce insan, hâlâ güvenli bir yaşama kavuşabilmiş değil.
8 Aralık 2024’te Esad rejiminin devrilmesinin ardından, eski El kaide üyesi ve IŞİD emiri Colani liderliğindeki HTŞ ile kurulan Suriye’de ki yeni yönetimden elbette ki halkların barış ve özgürlük beklenmemelidir. Emperyalizmin ve siyonizmin desteğiyle ikitidarı ele geçirerek katliamlarda ısrar eden bu çeteler halkların örgütlü mücadelesiyle bölgemizden kovulmadan barış ve özgürlük gelmeyecektir. Kalıcı barışın tek yolu, halkaların sömürüsüz, eşit ve özgür yaşadığı Sosyalist Ortadoğu ile mümkündür.
HTŞ’nin Alevi halkına yönelik katliamlarına ve zorla yerinden etme uygulamalarına karşı her alanda mücadeleyi büyütmeye devam edeceğiz. Bu anlamda bu insanlık dışı saldırıları durdurmaya yönelik somut adımlar atmaya çağırıyoruz HTŞ ile olan ilişkilerin derhal kesilmesini talep ediyoruz.
Uluslararası kamuoyunu:
Lazkiye ve Tartus’taki katliamlar karşısında sessiz kalmamaya; Alevi halkıyla dayanışma içinde olmaya çağırıyoruz.
Tüm demokrasi güçlerini, halkın ortak direnişini büyütmeye ve faşizme karşı omuz omuza mücadeleye çağırıyoruz.
KATİL HTŞ ORTADOĞU’DAN DEFOL!
GEZİ’DEN SURİYE’YE DİRENEN HALKLAR KAZANACAK!
YAŞASIN GEZİ DİRENİŞİMİZ!”
Haber: Erdal YILMAZÇELİK


