Samandağ Eğitim Sen: Haksız, Hukuksuz ve Keyfi ihraçlar son bulsun!
375 nolu KHK’nın geçici 35. Maddesi ile MEB’den 56 kişi, toplam 6000 kamu çalışanı ihraçlarına karar verildi. Geçerliliği 31 Temmuzda sona eren 375 nolu KHK’nın geçiçi 35. Maddesi gerekçeyle görevlerinden ihraç edilen, Hatay Antakya ve Samandağ ilçelerinde Milli Eğitim Müdürlüğüne bağlı okullarda öğretmenlik yapan Pelin Akbaş Yeşil ve Çağdaş Can “Haksız ve Hukuksuz İhraçlar son bulsun” şiarıyla Samandağ Eğitim Sen Şube binasında basın açıklaması düzenlediler.
Basın açıklamasına, Eğitim Sen Şube Başkanı Cüneyt Kayıkçı ve Eğitimsen üyelerinin yanı sıra; CHP Hatay Milletvekili Serkan Topal, HDP İl Eş Başkanı Kerem Nalbant, CHP Samandağ İlçe Başkanı Turgay Abacı, HDP İlçe Eş Başkanı Naim Özbek, görevinden ihraç edilen ve 2 dönem Antakya Eğitim Sen şube yönetiminde görev yapan Eğitimci Pelin Akbaş Yeşil ile Yayladağı ilçesi Sebenoba Hacı Fuat Yılmaz Ortaokulu’nda görev yapan Eğitimci Çağdaş Can’ın aileleri ve dostları, Davanın Avukatlığını yapan Av. Ali Habip katıldı.
Düzenlenen Basın Açıklamasında; Cüneyt Kayıkçı, Pelin Akbaş Yeşil, Çağdaş Can, Kerem Nalbant, Ali Habip, Serkan Topal ve Turgay Abacı konuyla ilgili birer konuşma yaptı.
DAYANIŞMAYI EN ÜST NOKTAYA ÇIKARACAĞIZ!
Samandağ Eğitim Sen Şube Başkanı Cüneyt Kayıkçı konuşmasında şunları dile getirdi:
“Öyle bir noktaya geldik ki halkımız bire bir yaşadı bu süreci, halkımızın bire bir yaşadığı ve derinden hissettiği sıkıntıları bizim kurum temsilcileri olarak, Demokratik kitle örgütleri olarak, partiler olarak kalkıp halkımıza anlatmanın sanırım çok bir yararı yok. Halkımız şunu bekliyor, ne yapacağız? Belki bugün önümüzde duran büyük sorun bu. Ne sayarsanız sayın, sınıf olarak karşımızda duran sınıf kendine göre bir yaşam dizayn ediyor, bu dizayn ettiği yaşam bizi öteki olarak görüyor. Bizim dışımızda bir hayat kurgusu var. Sefa onların cefa bizim, zevk onların eziyet bizim, çalışma bizim yaşamak onların. Yani kısacası önümüze koymamız gereken tek bir şey var. Evet, bir asalak sınıf var karşımızda, bu asalak sınıf hayatı bütün her şeyi kendine göre dizayn ediyor. Onun için biz şaşırmıyoruz ama bunu kavramak zorundayız. Bu asalak sınıfa karşı, bu ülkede ki asalaklığa karşı, sömürüye karşı olan bütün güçlerin topyekûn bir savaşı gerekiyor. Evet, bir savaş anayasaya aykırı değil. Kültürümüzle, duruşumuzla, değerlerimizle, kendi kurumlarımızı korumakla, bütün bunlarla bir savaş hissetmek zorundayız. Aslında bir savaş var. Ama en büyük dezavantajımız ne bunların bizi tek tek yakalaması. Biz gücüz arkadaşlar, onlar bir avuç, biz milyonlarız. Milyonlar harekete geçtiği zaman ne çark döner ne ekmek çıkar nede bu ülkenin hiçbir yerinde üretim göremezsiniz. Bu gücümüzü bilelim. Bu gücümüzle dünyayı yeniden kurabileceğimiz bilmeli, sınıfsal bakmak zorundayız. Değerlerimize sahip çıkmak zorundayız. İki arkadaşımız keyfi bir şekilde ihraç edildiler. O kadar pişkinler ki, binleri ihraç ettikleri zaman pişkince karşımıza çıkıp şunu dediler, ağaç kökü yesinler. Üretene, bu ülkenin kaynaklarını işleyene, ekmeği üretene, suyu üretene, toprağı işleyene, kömürü çıkarana diyor ki, sen bunları yapacaksın ama ağaç kökü yiyeceksin. Öğle yağma yok. Türkiye’deki sömürülenin, sömürülmenin bütün etkisini iliklerinde hissedenler Türkiye’deki var olan bu düzeni değiştire bilmek için topyekûn bir savaş halinde. Şu an iktidarı eleştirme zamanı değil artık, eleştirmeyeceğiz çünkü gemi batıyor artık. Bütün mesel biz ne yapacağız? Biz, iki öğretmen arkadaşın özelinde dayanışmayı en üst noktaya çıkaracağız. Bu arkadaşların saunları, mücadelesi meşrudur. Anayasayı ihlal eden sizlersiniz. Bu arkadaşlar, temel insan hak ve özlükleri çerçevesinde bir yaşam nasıl olur bunun mücadelesini veriyor. Sizde bunu gördüğünüz için bunlara karşı saldırıyorsunuz, bu saldırıda arkadaşlarımızı yalnız bırakmayacağız. Biz biliyoruz ki, eninde sonunda biz kazanacağız ve kazanmak içinde elimizden geleni yapacağız.”
HAKSIZ VE HUKUKSUZ İHRAÇLAR SON BULSUN!
KHK ile ihraç edilen Eğitimci Pelin Akbaş Yeşil konuşmasında düşüncelerini şöyle aktardı:
“15 Temmuz 2016’dan bu yana çıkarılan KHK’lar ile yaklaşık 140 bin kamu emekçisi ihraç edilerek açlığa terk edildi. OHAL bahanesiyle birlikte keyfi işten atmalar yaşanırken kamu emekçilerinin iş güvencesi tamamen ortadan kalktı.
2016 yılında ilimiz Hatay’da yaklaşık 1000 kişi ile birlikte KHK hukuksuzluğu yaşayanlar arasında ben de vardım. O dönemde Eğitim Sen Hatay Şubesinin yürütme kurulundaydım ve Hatay Şube, tüm Türkiye’ye örnek olan bir direniş sergiledi ve hepimiz görevlerimize döndük.
Eylül 2019’ Eğitim Sen Genel merkezinin, Hatay Şubesi yöneticilerinin tamamını keyfi ve asılsız suçlamalarla görevden aldığı ve yerine kayyum atadığı yöneticilerden biri de bendim. AKP iktidarı işimize, emeğimize, ekmeğimize göz dikmiş pervasızca saldırılarını sürdürürken, ilk ihracımı yıllarca iş güvencemiz, geleceğimiz, ekonomik ve demokratik haklarımız, bilimsel, parasız eğitim ve sağlık hakkımız, eşitlik ve adalet için mücadele ettiğim, emek harcadığım sendikam tarafından yaşadım. Bu ihraç daha sonra 2020 yılında yaşadığım haksız ve hukuksuz gözaltı, ev hapsi, mesleğimden 2. Kez açığa alınma, yargılama sürecinde iddianameme delil olarak eklendi.
Bugünlere böyle gelindi. 1 Ağustos itibariyle 14 yıllık mesleğimden haksız hukuksuz ve keyfi bir şekilde ihraç edildim. İhracımda bahsi geçen 375 nolu KHK’nın geçici 35.maddesi, bakanlıklara keyfilik tanıyan, istediğini istediği gibi, bir disiplin soruşturması süreci geçirmeden ya da tamamlamadan atabilirsin rahatlığı veren bir madde idi ve geçerliliği 31 Temmuz itibariyle sona erdi. Bu geçici maddenin geçerliliği sona ermeden hemen önce 6000 kişi kamudan hukuksuz ve keyfi bir biçimde ihraç edildi.
Bugün gasp edilen sadece 14 yıllık mesleğim değildir. Gasp edilen Ailemin, benim gece gündüz çalışarak harcadığımız emeğimiz, alın terimiz ve geleceğimizdir.
Bizlere KPSS sınavlarında hiç kimse soruların cevaplarını vermedi, hiç kimse atanmamız için torpil yapmadı, kendi emeğimiz ile elde ettik mesleğimizi. Bugün hala devam eden keyfi ve hukuksuz uygulamalarla mesleğimden ihraç edildim. Bu kararı kabullenmek mümkün değildir.
Bu haksız ve hukuksuz ihraçlar ilk olmadığı gibi bu saldırılar püskürtülmezse son da olmayacaktır. Bugün beni mesleğimden, öğrencilerimden, okulumdan uzaklaştıranlar, halkımıza da gözdağı vermeye çalışmıştır. Emek, demokrasi, hukuk ve adalet mücadelesi verenlerin, onların yanında olup destekleyenlerin cezalandırılma aracı olan bu ihraçlar, toplumu korkutma, yıldırma, sindirme politikasının bir parçasıdır.
Haksız, hukuksuz ve keyfi ihraçlar son bulana kadar, emeğimiz, haklarımız, geleceğimiz için bir arada olmalı, birlikte mücadele etmeliyiz. İşimi, öğrencilerimi, ekmeğimi geri istiyorum.”
MÜCADELEMİZDE HİÇBİR ŞEKİLDE EĞİLİP BÜKÜLMEYECEĞİZ
Yine KHK ile ihraç edilen Eğitimci Çağdaş Can şunları dile getirdi:
bildiğiniz gibi 31 Temmuz’da süresi biten 35. geçici maddenin kapsamında soruşturmamız sürüyordu. Ne hikmetse soruşturmanın bitmesine 2 gün kala artık soruşturmanın yapılmasına gerek kalmadığını ve cezanın verilmesi gerektiğine karar verildi. Bu bir soruşturma mıdır yoksa önceden verilmiş bir kararın bahanesi midir? Kamuoyunun takdirine bırakıyoruz. Ben, birazda ihraç edilme meselesinde önüme koyulan gerekçelerden bahsetmek istiyorum. Sosyal medya paylaşımları, katıldığım müzik etkinlikleri, 1 Mayıs yürüyüşleri bunlar hepsi gerekçeler arasındaydı. Ve istisnasız hepsi terör propagandasında delil olarak gösterildi. Ben, sosyal medya paylaşımlarından bahsetmek istiyorum çünkü bu soruşturmanın ne kadar ciddiyetsiz ve aynı zamanda adaletsiz sürdüğü kanıtlar niteliğinde. 2012 de N.Ç. diye bir paylaşım yapmıştım. Bu paylaşım terör örgütü propagandasında delil olarak sayıldı. N.Ç. 14 yaşında, 28 kişinin tecavüzüne uğramış, hayatı çalınmış, her türlü şiddete maruz kalmış bir çocuk, bu çocuğu sahiplenmekte suç olarak sayıldı. Buradan söylüyoruz, bu suç ise, bu suçu her gün işlemekten gurur duyacağız, N.Ç. demeye devam edeceğiz. Biliyoruz ki esas suçlular, bunu suç olarak görüp fezlekelerimize ekleyenlerdir. Bunun dışında İŞİD’ in dünya halklarına ne kadar zarar verdiğini hepimiz biliyoruz. İŞİD’ in halklara yönelik saldırıları ve katliamlarını teşhir ettiğimiz paylaşımlar bile terör örgütü propagandasına delil olarak gösterildi. İŞİD’ e toz kondurmayan bu siyasi anlayışı da kamuoyuna havale ediyoruz. 1 Mayıs alanında bir flamanın sopasına tırmanmaya çalışan bir kedi, buda terör örgütü propagandasına delil olarak sunuldu. Vizontele’de bir sahne vardı. Kaputu açtınız bari aküyü çalmasaydınız. Bizde de böyle, ihraç ettiniz bari son maaşı talep etmeyin. Hiç kimsenin şüphesi olmasın, biz bu süreci de atlatacağız. Mücadelemizde hiçbir şekilde eğilip bükülmeyeceğiz. İşçilerin, köylülerin, kadınların, çocukların ve bütün ezilenlerin haklarını savunmaya ve mücadele etmeye devam edeceğiz. Tabi, bu mücadelemiz onlar tarafından meşru görünmeyecek ama biz mücadelemizin meşruluğunu Koçlardan, Sabancılardan, Cengiz holdinglerden almıyoruz ki. Biz mücadelemizin meşruluğunu Somada katledilen işçilerden, Karadeniz de doğa alanlarına karşı mücadele eden köylülerden, Gezi şehitlerinden alıyoruz. O yüzden hiçbir şekilde ekmeğimizle terbiye edemezler. Sevgiyle dirençle kalalım, bu karanlıkları başka şekilde dağıtamayız.” dedi.
BUNUN ADINA FAŞİZM DİYORUZ
HDP Hatay İl Eş Başkanı Kerem Nalbant konuşmasında birleşme çağrısında bulunarak şu iadelere yer verdi:
“Hepinizin bildiği gibi bu iktidar ne yazık ki kendisi gibi düşünmeyen her anlayışı düşmanlaştırarak, bölerek yaşamın dışına bırakmaya çalışıyor. Bizde, siyasal literatürde bunun adına faşizm diyoruz. Biz bu faşist anlayışı özellikle 15 Temmuz darbe teşebbüsünden hemen sonra bir karar nameyle nasıl yüzbinleri bir anda işsiz bırakıldığını, nasıl bir anda yüz binin üzerinde insanın açlıkla terbiye edileceğini zannettiklerini çok gördük. Ama geldikleri aşama itibariyle yanılıyorlar. Biz işimizden de olsak, zindanlara da düşsek, şehitte düşsek hiçbir suretle bunlara biat etmeyeceğiz. Biz bu zihniyeti daha önce atadığı kayyumlardan çok iyi biliyoruz, biz bu zihniyeti dokunulmazların kaldırmasından biliyoruz, biz bu zihniyeti sınır içinde ve sınır dışında yapmış oldukları operasyonlardan çok iyi biliyoruz. Geldiğimiz aşama itibarıyla artık düşüncemiz ne olursa olsun birbirimize dokunmanın, birbirimize sahip çıkmanın tam zamanıdır. Eğer biz ortak bir anlayışla, ortak bir akılla, ortak bir akılla, ortak hareket etmeyi başaramazsak eğer üzülerek söylüyorum şu an yüzüncü yılını tamamlamaya çalışan Cumhuriyet’in bir ikinci yüzyılını kaybetmeyle karşı karşıyayız. Böyle bir şansımızın, böyle bir lüksümüzün olmadığını ben buradan bir kez daha dikkat çekmeye çalışıyorum. Ya birleşeceğiz ya ortak hareket edeceğiz ya da yok olacağız. Bu vesileden dolayı mağdur olan öğretmen arkadaşlarımızın kurum olarak yanlarında olduklarımızı bir kez daha deklare ediyorum. Önümüzde ki sürecin inşası noktasında hep beraber inşa etmeye davet ediyorum. “
TOPLUMU YÖNETME KRİZİ DERİNLEŞİYOR
Davanın Avukatlığını yapan Avukat Ali Habip’te düşüncelerini şöyle belirtti:
“Maalesef uzun zamandan beri olağanüstü hal kanunlarına, KHK’larına ve siyasal krizine dayanarak insanları, halkı mağdur ettiler, etmeye devam ediyorlar da. Yapılan işlem baştan sona hukuksuz, zaten mevcut olan soruşturma var. Soruşturmanın akıbetini, sonucunu beklemeksizin idari bir kararla, hem de gerekçe belirtmeksizin KHK’larla makbul gerekçelerle hocalarımızı ihraç ettiler. Durum şunu gösteriyor, hem suni kriz derinleşiyor, siyasi kriz derinleşiyor, toplumu yönetme krizi derinleşiyor. Artık balon gibi sıktıkça bir yerden patlayacak, patlamak zorunda. Üzerimize düşen şey birlikte olmak, mücadeleyi devam ettirmek, ivme kazandırmak. Bunlar basit şeyler, bundan daha ağır bedeller ödendi, ödeyen insanlar var ama bu demek değildir ki sesiz kalacağız, yılacağız. Eninde sonunda bu hukuksuzluğun sona ereceğini düşünüyorum. Geri döneceklerine inancım tam. Tabi, belki uzun sürecek yargılama, belki yerel mahkeme bunun sonuçlarını bu şekilde vermeyecek ama eninde sonunda hukuki olarak kazanacaklarına inanıyorum.”
GÜNÜ GELDİĞİNDE HESABINI SORACAĞIZ
Konuşmasında günü geldiğinde hesap soracaklarının altını çizen CHP Hatay Milletvekili Serkan Topal konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Dünyanın hangi ülkesinde, birdenbire, hukuksuz bir şekilde bir devlet memurunu bir vatandaş gözaltına alınıyor ya da içeri atılıyor, ihraç ediliyor. Var mı dünyada örneği? Var nerede diktatörlüğün olduğu yerlerde, tek adamın olduğu yerde, padişahlığın, krallığın olduğu yerlerde. Maalesef bu ülkede geldiğimiz nokta bu. Şunu ifade etmek istiyorum değerli öğretmenlerim. Daha önce olduğu gibi bugünde, yarında her zaman sizin yanınızda olacağımızı burada bir kez daha yineliyoruz. Buradan iktidara sesleniyoruz, gideceksiniz. Daha dün milyonlarca insanın, atanmayan, atama bekleyen, çalışan, emek harcayan velilerimizin, çocuklarımızın, üniversite mezunlarının günahına girdiniz. Bir tek kişi gözaltına alınmadı ama gelin görün ki demokratik alanda hakkını savunan, eleştirisini yapan bir devlet memurumuz açığa alınıyor. Bunun adı ahlaksızlıktır, bunun adı emek hırsızlığıdır, bunun adı gasptır, alın teri hırsızlığıdır, insanların geleceğini çalmadır, bunun adı diktatörlüktür. Ama hiç kimse merak etmesin bu diktatörlüğe son vereceğiz, bu hukuksuzluğun hesabını soracağız. Size sözümüz olsun bu arkadaşlarımız görevlerine iade edilinceye kadar bize ne görev düşüyorsa onu yapacağız. Ama şunun da sözünü veriyoruz, bu arkadaşlarımıza daha öncede olduğu gibi kanun hükmünde kararnameyle son dakikada 10 binlerce vatandaşımızın günaha girenlerin tamamının hesabını sormakta bizim boynumuzun borcudur. Burada hem sözümüz olsun hem de ahtımız olsun. Sayın Milli Eğitim Bakanı, eğer sizin yüreğiniz varsa istifa edersiniz. Zerre kadar haysiyetiniz varsa istifa edersiniz. Binlerce, on binlerce çocuğun günahı boynuzdadır. Onunda günü geldiğinde hesabını soracağız. Değerli öğretmen arkadaşlarımız, bugüne kadar özellikle birçok toplumsal olayda, toplumsal sorunları çözümü konusunda ki duruşunuz takdire şayandır. Birçoğunuz da belki bedel ödemiştir ama bu ülkenin huzuru, bu ülkenin mutluluğu, bu ülkenin geleceği, bu ülkenin demokratikleşme sürecinde ki katkınız tartışılmazdır. Ama gün gelecek bu bedeli ödetenler o bedeli ödeyeceklerdir. Onunda hesabını biz birlikte soracağız. Beraber iktidara geldiğimizde yeniden adaleti, hakkı, hukuku beraber tesis edeceğiz. Buradan da sözümüz ve ahtımız olsun. Sizler görevinize iade edilinceye kadar bizde sizin yanınızda olacağımızı ifade ediyoruz. “
DAYANIŞMAYI ORTAYA KOYMAK VE ÜST SEVİYEYE ÇIKARMAMIZ LAZIM
CHP Samandağ İlçe Başkanı Turgay Abacı da ciddi bir dayanışmanın ortaya koyulmasına vurgu yaparak şunları söyledi:
“Öncelikle böyle bir olaydan dolayı burada bulunuyor olmaktan gerçekten hicap duyuyorum. İki tane öğretmen kardeşi olan bir insanım. Daha önce bu süreci Matematik öğretmeni kardeşlerimden biri yönünden yaşadık. Ailece çok zor bir süreç. İhraç edilen iki arkadaşı ve ailelerini gerçekten ateş düştüğü yeri yakar mantığı ile çok iyi anlayabiliyorum. Ülkede hukukun olmadığını, çok uzun bir süredir dile getiren, bunun için çok ciddi şekilde somut olarak bir tavır koyan bir partinin ilçe başkanıyım. Genel başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu; adaletin, hukukun olmadığını tespit ettiği gün bir an bile duraksamadan Ankara’dan İstanbul’a kadar hak, hukuk ve adalet için yürümüştü. Maalesef ülke, bir hukuk devleti olmaktan çok bir diktatörlükle yönetiliyor. Mutlaka, hukuk bir gün herkese lazım olacak. Çok az kaldı. Mevcut kamuoyu yoklamaları, sizin de takip ettiğiniz gibi mevcut siyasi gelişmeler artık bu iktidarın ülkeyi yönetemediğini, ülkeyi bir bataklığa sürüklendiğini çok net bir şekilde ortaya koyuyor. Tabi bu süreçte öğretmen arkadaşlarımızın da çok güzel söylediği gibi ciddi şekilde beraber olmak lazım. Ciddi şekilde dayanışmayı ortaya koymak ve üst seviyeye çıkarmamız lazım. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi Örgütü bu süreçte hukuki olarak her türlü desteği verebileceğimizi buradan ifade etmek istiyorum. Bunu içimizden gelerek büyük bir mutlulukla yapabiliriz. Ve son olarak özellikle KPSS skandalında eğer bu ülkenin Milli Eğitim Bakanı hala o koltukta oturabiliyorsa bu Ak partinin ayıbıdır.”
Haber: Erdal YILMAZÇELİK