Samandağ Eğitim-Sen: Her türlü baskıya karşı Sosyalist mücadele Bayrağını yükseltelim!
Samandağ Eğitim Sen Şube Yönetim Kurulu ve Üyeleri “8 Mart’ı Yaratan Emektir” şiarıyla Dünya Emekçi Kadınlar Günü dolayısıyla hazırladıkları anma programı çerçevesinde ilk etkinliğini 6 Mart Pazar günü Sendika binasında Belgesel gösterimi, Şiir ve Müzik dinletisiyle gerçekleştirmişti.
Anma programının 2. Etkinliği Hatay Samandağ Eğitim Sen Şubesi Yönetimi Kurulu, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü dolayısıyla Abdullah Cömert Alanında basın açıklaması düzenledi.
Anma Etkinliği 26 Mart Cumartesi günü saat 20.00 da Erdal Bayrakoğlu konseriyle son bulacak.
Samandağ Abdullah Cömert Alanında yapılan Basın açıklamasını Samandağ Eğitim Sen Şube Yönetimi adına okuyan Nazire Temimi şu ifadelere yer verdi:
KADININ KURTULUŞU SOSYALİZMDE!
“Bugün 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü. Bundan tam yüz altmış beş sene önce emeğine sahip çıkmak isteyen kadınların diri diri yakıldığı gün. Bu yangın yüz altmış beş senedir devam ediyor.
Direnen; emeğine, ekmeğine, onuruna sahip çıkmaya çalışan kadın, erkek, işçi, köylü her kesimden insanlar giderek artan oranda bir şiddetle sindirilmeye çalışılıyor. Ve biz emekçiler, her sene 8 Martları şiddetin gölgesinde karşılıyoruz. Hem de en insanlık dışı, en alçakça boyutuyla…
Geçmişi sosyal, siyasal, ekonomik bütün boyutlarıyla ele alıp incelediğimizde şiddetin köklerinin yüzyıllar öncesine dayandığını görürüz.
İnsan emeğinin sömürüsü üzerine kurulu sistemlerin hayat bulduğu ilk günden bu yana sömürücülerin yarattığı şiddete karşı insanlığın onurlu direnişlerinin köklerinin de yine yüzyıllar öncesine dayandığını bilmekteyiz.
Tarihte ilk köle isyanı olarak bilinen Aristokinos Ayaklanması, kendisi de bir köle olan Spartaküs’ ün önderliğindeki ayaklanmalar, Anadolu’da ağır vergi yükü altında ezilen yoksulların ve topraksız köylülerin başlattığı Anadolu İsyanları ve daha niceleri hep insanlığın en onurlu direnişlerinin önünü açmış ve bu direniş ve isyanlar günümüze kadar süregelmiştir.
Son iki yılda Irak’tan Lübnan’ a, Tunus’a, Cezayir’e, Avrupa ülkelerinden Amerika Birleşik Devletleri’ne, Latin Amerika’ dan dünyanın daha birçok ülkesine kadar emekçiler yoksulluğa, hak gasplarına, güvencesiz çalıştırma, sendikasızlaştırma politikalarına karşı sermayeyi hedef alan sokak gösterileri, ayaklanmalar, grevler örgütlediler ve birçoğunda da sermayeye geri adım attırdılar.
Ülkemizde ise on yıllardır gerek işçi sınıfının sermayeye karşı örgütlediği direnişler gerekse diğer halk kesimlerinden insanların; gerici, faşist iktidarın yoksullaştırma, yozlaştırma, yaşam alanlarını talan etme politikalarına karşı sokak eylemleri, direnişler; iktidarın ise sermayenin çıkarlarını korumak adına her direnişi, en ufak bir hak talebini dahi şiddetle hatta katliamlarla yok etme çabaları, sermaye sınıfı alaşağı edilmedikçe emeğin, emekçilerin özgürleşemeyeceğinin bir göstergesidir.
Dolayısıyla sermaye sınıfı alaşağı edilmeden kadın sorununu çözmek de mümkün değildir. Kadının çifte sömürüye maruz kalması, kadın olmasından kaynaklı yaşadığı bütün sorunlar sınıflı toplumlara özgüdür. Kapitalizmin ayakta kalabilmesi için emek sömürüsüne ihtiyacı var. Ucuz iş gücüne ihtiyacı var. Bundan dolayıdır ki önceleri eve hapsedilen, kocasına hizmet etmekle yükümlü sayılan ve toplumsal yaşamdan koparılan kadınlar, kapitalizmin artan üretim ihtiyacı ile birlikte iş gücüne duyduğu ihtiyaçtan kaynaklı kitleler halinde üretim sürecine çekilmiş ve kapitalizmin katmerli sömürüsüne maruz kalmıştır.
Kadın, sadece emeğini ucuza satmakla kalmamış, ev içinde de köleleştirilmiş, söz hakkı elinden alınmış, tacize, tecavüze uğramış, değersizleştirilmiştir. Bu liste daha da uzayabilir. Ancak biz biliyoruz ki bu sorunların kaynağı sömürü sisteminin ta kendisidir. Kadın sorununu sadece erkeğin sömürüsüne ve ev köleliğine indirgemek; mücadeleyi, kadının ekonomik özgürlüğünü kazanması, miras paylaşımı, kızların okutulması, namus cinayetlerine tepki geliştirmek ekseninde örgütlemek, aslında kadın sorununu sınıflar mücadelesinden koparmaktır.
Tarihe şöyle bir dönüp baktığımızda toplumsal kurtuluş mücadelelerinde tarihin onurlu sayfalarında yerini alan devrimci kadınların mücadelesi, kadınların gerçek kurtuluşu için verilecek mücadeleler açısından aslında bir rehberdir. Tüm halkların emperyalizme karşı mücadele etmesi gerektiğini savunan Rosa Lüxemburg, işçi kadınların sendikal mücadelesine adanmış bir hayat olarak adlandırılan Clara Lemlich Shavelson, Sovyet Devriminin kadın önderlerinden Aleksandra Kollontai, “Yaşamın olduğu yerde savaşmak istiyorum.” diyen ve 8 Mart’ ın bir mücadele gününe dönüşmesinde büyük emeği olan devrimci, sosyalist kadın önderlerinden Clara Zetkin, ülkemizin baş eğmeyen devrimci kadınları, ” Bir halkın türkülerini yapanlar, yasalarını yapanlardan daha güçlüdür!” şiarıyla türkülere yasak konulamayacağını haykıran Helin Bölek, Yüksel’ de işi, ekmeği ve onuru için direnmenin sembol isimlerinden Nuriye Gülmen, kadınların her alanda önder olabileceğini gösteren ve sadece kadınlar için adalet mücadelesinin değil bütün insanlığın adalet arayışının simge ismi haline gelen Ebru Timtik, kadının kurtuluşunun sınıflar mücadelesinden bağımsız olamayacağını kanıtlamışlardır.
” Toprak ağalarının, kapitalistlerin, tacirlerin olduğu yerde kadının özgürlüğünden bahsedilemez” der Lenin ve üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet ortadan kalkmadan halkların özgür olamayacağını savunur.
Kapitalist sömürüye, dünyayı kan gölüne çeviren emperyalist haydutluğa, faşist otoriter rejimlere ve her türlü baskıya karşı sosyalist mücadele bayrağını yükseltelim.
Tüm emekçilerin; çifte sömürüye maruz kalan, ezilen, horlanan kadınların kurtuluşu, emeğin yüce bir değer olarak kabul edildiği sosyalizmdedir.”
Yaşasın Devrim ve Sosyalizm!
Yaşasın 8 Mart!
Kadın-Erkek El Ele mücadeleye!
Emekçiyiz haklıyız kazanacağız!
Haber: Erdal YILMAZÇELİK