TMMOB Hatay İl Koordinasyon Kurulu’ndan açıklama: Antakya Tarihi Kent Merkezi Tarihimizi, Kültürümüzü, Kentimizi Özgün Durumuyla Korumak Zorundayız!
TMMOB Hatay İl Koordinasyon Kurulu, Antakya Tarihi Kent Merkezinin kültürüne ve özgün durumuyla korunması gerektiğini savundu.
6 Odadan oluşan TMMOB Hatay İl Koordinasyon Kurulu’nun yaptığı Basın açıklamasında şu ifadelere yer verildi:
“6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş (Pazarcık) merkezli olarak gerçekleşen 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki ve 20 Şubat 2023 tarihinde Hatay (Samandağ) merkezli 6.4 büyüklüğündeki depremlerle birlikte 11 ilde ve ağırlıklı olarak Hatay’da çözümü belki de yıllara yayılacak ya da çözümlenmeden ortada kalacak birçok problemle baş başa kaldık.
Arsuz, Defne, İskenderun, Kırıkhan ve Samandağ ilçelerinde yıkımlar farklı boyutlarda seyretmiş olsa da özellikle Antakya’da yapı stokunun %85’i yıkılmış ya da yıkılacak durumdadır. 21. yüzyılda doğal afet kaynaklı gerçekleşen böyle bir yıkımın ciddi şekilde sorgulanması, yıkımın nedenlerinin bulunması, gerçekçi yaklaşımlarla çözüm önerilerinin ortaya konması gerekmektedir. Zira 7 kere yıkılmış ve yeniden inşa edilmiş bir kentin 8. defa inşa edilişine şahitlik ederken, planlamanın doğru bir biçimde yapılabilmesinin, öncelikle bu irdelemenin yapılmasıyla doğrudan ilişkili olduğunu bilmek gereklidir.
Ancak konu sadece bir inşa ve imar sorunundan ibaret değildir. Barınma ve işyerlerini inşa etmekle bir şehri yeniden imar etmek aynı anlama gelmez. O kentin ekonomisi, sosyolojisi, toplum psikolojisi, ekolojisi, demografisi, eğitimi, tarımı, işgücü, göç vermiş olması, kentlilerin yerine ikame etmeyi bekleyen göçmenlerin varlığı, moloz döküm alanları, enkaz ayrıştırma merkezleri, şehir içi trafik ve ulaşım problemleri, kalıcı konutların inşasından sonra geçici barınma birimlerinin ve alanlarının çevresel etkileri gibi her biri ayrı ayrı çözümlenmeyi beklerken, şu anda bu sorunların bir arada olması, konuyu çözümlenemez bir problem yumağına dönüştürmektedir.
Depremin üzerinden 6 ay geçmiş olmasına rağmen, yaşanan yıkımın boyutu ne derece büyük olursa olsun, Hatay’da hala asgari ihtiyaçların bazıları giderilebilmiş değildir. Bazı bölgelere hala elektrik ve su bağlanamamış, telefon ve internet bağlantılarındaki sıkıntılar giderilememiştir. Kent merkezinde güvenlik zafiyetleri üst noktalara çıkmış ve ayakta kalan az hasarlı iş yerleri ve konutlar, yağmacılar tarafından talan edilmeye devam etmektedir.
Deprem ve ardından ortaya çıkan sorunların çözümü “hızlı bir şekilde enkaz kaldırma ve yeniden inşa etmek” olarak görünüyor ise, bu yaklaşımın sonuçları tatmin edici olmayacaktır. Özellikle merkezi ve yerel otoriteler, yıkılan kamu binaları, okullar, devlet daireleri, kullanılamaz hale gelen havaalanı, kamu hastaneleri, kotları yükselmiş olan köprüler, çöken yollar sebebiyle bu konudaki başarısızlıklarını açık ve net bir biçimde ortaya koymuşken, enkaz kaldırma konusunda ise sanki bir destan yazılıyormuşçasına “Aralık ayına kadar tüm enkazlar kaldırılacak” demek bir başarı hikâyesi olarak görülmemelidir. Enkaz ve moloz olarak görünen aslında; bu halkın yüzyıllardır üst üste koyduğu birikimi, el emeği, göz nuru, geçmişi ve geleceğidir. Geçen her moloz kamyonu ile tüm var ettiklerimiz, bir daha geri dönmeksizin yok olup gitmektedir.
Tüm bu kaotik ortam içinde “Antakya Tarihi Kent Merkezi’nin korunmasına ilişkin kamuoyunda bu kadar sorun içerisinde bu konuya odaklanılmasının elbette birçok sebebi vardır. Sit alanından kepçe ve kamyonlarla kaldırılan molozun ait olduğu yere bir daha geri dönmeyeceği endişesi, bunlardan yalnızca biridir. Farklı dil, din, mezhep ve statüden insanlardan oluşan Antakyalılar, kültürlerinin zenginliği ve çeşitliliği ile, birlikte yaşamaktan gurur duyan, kadim kentleri üzerinden ortak bir noktada buluşan bir topluluktur. Eski Antakya bizler için farklılıklarımızın kabulü, geçmişimizin, müşterek tarihimizin zenginliğinin ifadesidir. O yüzden kültürümüzün, üzerine titrediğimiz yapılaşmış çevresine daha hassas yaklaşılmasını beklemekteyiz. Çünkü bizim geri dönüşümüz ve şehri yeniden ayağa kaldırmamız için en güçlü motivasyon kaynaklarımızdan biri kadim kentimizin muhtevası, özgünlüğü ve dokusu ile korunmuş olmasıdır. Bu yüzden tarihi kent merkezimize yaklaşımın aşağıda dile getirdiğimiz biçimde gerçekleştirilmesini bekliyoruz:
1) Tarihi Kent Merkezi içerisindeki yapıların hasar tespitinin az, orta, ağır ve yıkık olarak derecelendirilmiş olması, hasarın mahiyetini tam olarak anlatmakta yeterli olmayacaktır. Sınıflandırma daha detaylı bir şekilde alt açılımlarla ifade edilebilmelidir. Yapının hasar durumunun “ağır hasarlı” olması ya da “yıkık” olup da bir kısmının ayakta kalmış olması; alandan tamamen kaldırılacağı anlamına gelmemelidir.
2) Her yapı ağır hasarlı veya yıkık da olsa kendi içerisinde bilgi ve detay barındırır. Alan içerisindeki hiçbir yapıdan, tespitler yapılmadan enkaz kaldırılmamalıdır. Bu yapılar “Tescilli Kültür Varlığı” ya da “Çevre Uyumlu Geleneksel Yapı” da olsa aynı hassasiyet gösterilmelidir. Çünkü Antakya tarihi kent merkezi içindeki her yapı, tarihi dokuyu tamamlayan bir unsurdur. Yapıdan çok dokuyu koruyan bir yaklaşım içerisinde olunmalıdır.
3) Her yapı için ayrı kararlar alınmalı, hasar durumuna göre topyekûn enkaz kaldırılmamalıdır. Mümkün olduğunca parsel sınırları içerisinde ayrıştırma yoluna gidilmelidir. Bunun mümkün olmadığı durumlarda ise, son çare olarak enkaz başka bir alana ayrıştırılmak üzere kaldırılmalıdır.
4) Ağır iş makinalarının, enkaz kaldırma çalışmaları sırasında “kültür yıkıntısı” olarak nitelendirilen yığının üzerinde çalışmasının korumak gerektiğinde tüm kurumların uzlaştığı, değerlerin yok olmasına sebebiyet verdiği unutulmamalıdır. Ayrıca birçok yapının zemin kotunun altında hem kendi dönemlerine hem de kendinden önceki dönemlere ait mahzenleri ve bodrum katları, su kuyuları ve sarnıçları da mevcuttur. Yapıların zemin katlarının üzerinde çalışan ağır iş makinaları, toprak altındaki arkeolojik yapılara ve bu yapıların alt kotlarındaki uzantılarına zarar vermektedir.
5) Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın paylaştığı bilgilere göre Hatay Antakya kent merkezinde hasar tespit çalışmaları sonrasında Vakıf eserleri de dahil olmak üzere 587 Tescilli Kültür Varlığı yapının; 186’sı yıkık, 175’i ağır hasarlı, 84’ü orta hasarlı, 67’si az hasarlı, 72’si ise hasarsız durumdadır. Kültür ve Turizm Bakanlığının ve Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün kamu yapıları ve vakıf eserleri için göstermiş olduğu hassasiyeti takdirle karşılıyoruz. Söz konusu yapıların enkazı yerinde korunup, etrafı çevrelenmiş ve korunaklı hale getirilmiş, ihaleleri yapılmış olup restorasyonlarına başlanmıştır. Ancak aynı özenin diğer tescilli kültür varlıkları için de gösterilmesini bekliyoruz. Ağır hasarlı ve yıkık durumdaki her yapının sadece rekonstrüksiyonu yapılmak üzere enkazının kaldırılması koruma ve mimarlık açısından doğru bir yaklaşım olmamakla birlikte, mülk sahiplerinin bu süreçler içerisinde çok yüksek maliyetlerle karşı karşıya kalacağının da bilinmesi gerekmektedir.
Antakya Tarihi Kent Merkezi’nin korunması süreci içerisinde yukarıda ifade ettiğimiz ilkeler çerçevesinde her yapının kendi özgün durumuna göre karar üretilebilmesi için Kültür ve Turizm Bakanlığımızın çalışmalarına katkı ve destek olmak amacıyla meslek odaları temsilcileri ve akademisyenlerden oluşan “Yerel Danışma Kurulu” kurulmasını ve Yerel Danışma Kurulu kurulana kadar yıkımın acilen durdurulmasını talep ediyoruz. Tarihimizi, kültürümüzü, kentimizi mümkün olduğu kadar daha fazla yıkmadan kurtarabileceğimiz kadarını korumak hepimizin sorumluluğudur.
Türk Mühendis Ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) olarak her zaman olduğu gibi bu zorlu süreçte de bizlere ve üyelerimize düşen hangi vazife olursa olsun bu vazifeden geri durmayacağımızı kamuoyu ve idarecilerimizin bilgisine sunuyoruz.”