Türk seçmeni aptal değil
- 03.11.2021
- Türk seçmeni aptal değil için yorumlar kapalı
- 1.120 kez okundu
Sevgili okurlarım, II. Dünya Savaşı’nda Almanya savaşı kaybedince, Alman siyaset adamı Bernard Adenauer yıkıntılar arasında gezerken şöyle der; “Umarım bir daha İsa bile gelse tüm yetkiyi bir insana verecek kadar aptal olmayız.” Bu sözün sahibi Adenauer, savaştan sonra modern Almanya’nın kurucu babası ve dindar kişiliğine rağmen, Allah’ın oğlu bildiği İsa’ya bile tüm yetki verilmemeli diyor.
Türk milleti bilerek ya da bilmeyerek, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni onaylamış ve tüm yetkiyi AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a vermiştir. Son üç yıl içinde Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kötü yönetimi ve yöneticisinin elinde cehenneme dönmüştür. Türkiye Cumhuriyeti’nin yıkılışı partili Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın elinden olmuştur. Erdoğan çevresini daha çok besleyebilmek adına zavallı Türk halkını her gün başka bir yalanla kandırmıştır. Türk halkı 1950-1960’lı yıllarından daha da gerilemiştir. Erdoğan ile Türkiye dünyadan 300 yıl uzaklaşmıştır.
Bugün kötü AKP yönetimindeki Türkiye can çekişmektedir. Cumhuriyet İttifakı ya da Erdoğan monarşisi ülkeyi iflasa sürüklemiştir. Ülkenin geldiği son nokta AB Komisyonu 2021 Türkiye Raporu’nda özetlenmiştir. Başkanlık Sistemi, Meclis’in yasama ve denetim fonksiyonlarını zayıflatmıştır. Cumhurbaşkanı çok fazla yasama gücüne sahip olmuştur. Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ve kararları ile parlamentonun yasama rolünü daha da kısıtlamıştır.
Türkiye’nin demokratik kurumlarının işleyişinde ciddi eksiklikler bulunmaktadır. Tek adam yönetiminde demokratik gerileme devam etmektedir.. Parlamentonun, hükümete hesap sormak için gerekli araçlardan yoksunluğu sürmektedir. Anayasal yapı yürütme, yasama ve yargı arasında sağlam ve etkin bir güçler ayrılığı sağlanmadan, yetkileri Cumhurbaşkanlığı düzeyinde merkezileştirmeye devam etmektedir Etkin bir kontrol ve denge mekanizmasının yokluğunda, yürütme organının demokratik hesap verebilirliği seçimlerle sınırlı kalmıştır.
Olağanüstü Hal (OHAL) Temmuz 2018’de sona ermesine rağmen, hükümet mercilerine olağanüstü yetkiler tanıyan ve olağanüstü halin bazı kısıtlayıcı unsurlarını muhafaza eden bazı yasal hükümler yasaların bir parçası olmayı sürdürmektedir. Bu durumun, demokrasi ve temel haklar üzerindeki ciddi etkisi devam etmektedir.
Hükümetin, muhalefet partilerinin belediye başkanlarına yaptığı baskı, yerel demokrasiyi daha da zayıflatmıştır. Muhalefet partilerinden belediye başkanları idari ve adli soruşturmalarla karşı karşıya kalmıştır. Güneydoğu’da, zorla görevden alınan belediye başkanlarının yerine hükümet tarafından kayyum atanmasına devam edilmiş; vatandaşlara seçtikleri tarafından temsil edilme hakkı tanınmamıştır.
Sivil toplum konusunda ciddi gerilemeler yaşanmıştır. Yargıda, 2016 yılından başlayarak görülen ciddi gerileme devam etmektedir. Özellikle yargının sistematik olarak bağımsızlıktan yoksun olması ve hâkimler ve savcılar üzerindeki aşırı baskı konusundaki endişeler devam etmektedir.
Yolsuzlukla mücadele konusunda Türkiye, herhangi bir ilerleme kaydetmemiştir. Türkiye, uluslararası yükümlülükleri uyarınca oluşturması gereken yolsuzlukla mücadele kurumlarını kurmamıştır. Hukuki çerçeve ve kurumsal yapıdaki kusurlar, yolsuzluk davalarının soruşturma ve kovuşturma aşamalarını aşırı bir siyasi etkiye açık kılmıştır. Kamu kurumlarının hesap verebilirliği ve şeffaflığı iyileştirilmemiştir.
İnsan hakları ve temel haklar alanındaki kötüleşme devam etmektedir. Gazetecilerin, yazarların, avukatların, akademisyenlerin, insan hakları savunucularının ve eleştirel seslerin faaliyetlerine getirilen geniş çaplı kısıtlamalar; bu kişilerin özgürlüklerini kullanmalarını olumsuz yönde etkilemeye devam etmiş ve oto sansüre yol açmıştır.
Türkiye’nin giderek daha agresif hal alan dış politikası; özellikle Kafkaslar, Suriye ve Irak’ta askeri müdahaleye verdiği destek nedeniyle Ortak Dış ve Güvenlik ve Savunma Politikası kapsamındaki zıt düşmeye devam etmektedir. Kıbrıs ilişkilerinin normalleşmesi için ilerleme sağlanamamıştır.
Para politikası 2020 Sonbaharında sıkılaştırılmış ancak merkez bankası başkanının, göreve gelmesinden yalnızca dört ay sonra Mart 2021’de aniden görevden alınması mali piyasa istikrarsızlığına sebep olmuş ve yetkililerin düşürülmesi yönündeki kararlılığını sorgulanır hale getirmiştir.
Piyasa ‘Tek Adam’ ekonomisine dönmüştür. Tek adam kriz üstüne kriz üretmektedir. Ülke varlık içinde yokluk çekmektedir. Merkez Bankası’nın faiz indirimiyle hızlanan dövizdeki artış, hayatımıza zam olarak yansımaya başlamıştır. Vatandaş her gün peş peşe zam haberleriyle sarsılmaktadır. Seçmende oluşan “Bunlar gidici’ duygusu artık iyice yerleşmiştir. Türk milletinin bugünkü Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne itirazı var. Vatandaş doğrudan doğruya iyileştirilmişi ve güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e dönüş istemektedir. 6 muhalefet partisinin ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e dönüş için çalışmaları devam etmektedir.
Alman siyaset adamı Bernard Adenaur, Allah’ın oğlu bildiği İsa’ya bile tüm yetkilerin verilmemesi gerektiğini söylemiş ya, bir dahaki seçimde Cumhur İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Hz. Muhammed bile olsa, seçmen tüm yetkiyi bir insana vermez, vermemelidir. Çünkü Türk seçmenler aptal değil, zekidir! Allah, Suriyeliye ‘Bankamatik Kartı’ verip, Türk insanını ‘Askıda Ekmek’e muhtaç edenlerin belasını versin. Allah Türk milletine bir daha AKP iktidarı gibi bir iktidar asla nasip etmesin!
Mehmet Çardak
Araştırmacı Yazar
m-cardak@windowsileve.com
- Mezhepsel Önyargılar - 1 Şubat 2023
- Hasta Hakları ve Sağlıkta Dönüşüm - 25 Ocak 2023
- Liyakatli Gümrükçüler - 18 Ocak 2023
- Cumhuriyet Nerede? - 11 Ocak 2023
- Türkiye’de Emekli Yoksulluğu - 4 Ocak 2023
- CHP’de Parti içi Demokrasi - 28 Aralık 2022
- VERGİDE BAĞIŞ SİSTEMİ - 21 Aralık 2022
- AB Türkiye Raporu - 14 Aralık 2022
- Yağmurdan Kaçarken Doluya Tutulmak - 7 Aralık 2022
- Suriyeliler Davullarla, Zurnalarla Ülkelerine Geri Dönecekler - 30 Kasım 2022