TÜRKİYE’NİN KORONA İLE SINAVI
- 02.04.2020
- TÜRKİYE’NİN KORONA İLE SINAVI için yorumlar kapalı
- 1.035 kez okundu
Sevgili okurlarım! İster Çin’de önce bir hayvandan insana ve sonra ise insandan insana bulaşarak dünya genelinde hızla yayılmakta olan insanlık ve halk sağlığını tehdit eden bir virüs olsun;
İsterse dünyanın emperyalist, kapitalist ve küresel vahşi güçler arasındaki kirli, kanlı ve karanlık çıkar, iktidar ve hegemonya savaşlarının bir sonucu olarak gelinen aşamada bu amaçla insanlığa karşı yapılan biyolojik bir saldırı olsun;
Ya da isterse emperyalist devletler, bir türlü doymak bilmeyen sömürücü-egemen sınıflar ve onlarla işbirliği ve çıkar birliği içinde olan iktidarların küresel düzeyde halklar üzerinde yarattıkları baskı ve sömürüyü daha da fazla yoğunlaştırıp derinleştirmek ve bu amaçla bir anlamda ölümü gösterip, sıtmaya razı etmek için kullandıkları bir virüs olsun;
Türkiye’de ve dünyada tüm farklılıkları ve insan gibi yaşamak isteyen insanlar olarak, halen devam etmekte olan Koronavirüs salgını (Covid-19) karşısında yapmamız gereken şey tam da onların ve onlarla işbirliği ve çıkar birliği içinde olanların istediği gibi panik, korku ve tedirginlik içinde yalnızca kendimizi düşünerek, içe kapanarak, yaşadığımız gerçeklerle bağımızı kopararak ve böylece kendi doğamıza giderek yabancılaşarak yaşamak değil; tam tersine, insan olduğumuz gerçeğini hiçbir zaman unutmadan, ülke ve dünya genelinde yaşanan olaylara aklın, bilimin ve insanı insan yapan ortak ve evrensel değerlerin ışığında güçlü bir toplumsal yardımlaşma ve dayanışma duygusu ve pratiği yaratarak yaşamak ve bunu Korona salgını sona erdikten sonra da hep devam ettirmektir.
Çünkü hayat bir haktır ve yaşamaya değerdir. Eğer bunu başarabilirsek, onlar değil, biz, yani yaşadığımız ülkede ve dünyada tüm farklılık ve renklerimizle özgürlüğe, eşitliğe, adalete ve barışa dayalı uygar bir düzende insanca yaşamı savunan insanlar kazanır ve işte o zaman dünya da, hayat da çok ama çok güzelleşir.
Öyle bir dünyada ve hayatta var olan doğal virüsler ya da Koronavirüsler, insanın ve insanlığın nefesini kesemez, onu soluksuz bırakamaz! Çünkü böyle bir durumda hem insanın ve hem de insanlığın bağışıklık sistemi içinde yaşadığı o insanca düzen sayesinde son derece güçlü olan ve bu düzen hem insanı hem de insanlığı korur! Bunun gerçekleştiği bir ülkede ve dünyada hep birlikte insanca yaşarsak; bugüne kadar bu uğurda mücadele eden, bedel ödeyen tüm güzel insanların emekleri de boşa gitmemiş olur!
Bugün dünya ülkeleri, Koronavirüs salgını tehlikesi ile karşı karşıyadır. Aslında Koronavirüs, biyolojik bir savaştır. Bu savaş, insanlık için hayati bir meseledir. İnsanlık tehdit altındadır. Dünya ölüm korkusuyla yaşıyor. Üstelik bu savaşın ne zaman biteceği de belli değil! Bir virüs, dünya ekonomisini çökertiyor, insanları öldürüyor. Sosyal devletler, vatandaşlarına yardım ediyor. Türkiye’de ise, Koronaviüs’e karşı dut pekmezi önerenler var. İktidar, Koronavirüs ile mücadelede siyasi kaygılar yüzünden gerekli adımları atamıyor.
Oysa bu biyolojik savaşı başlatanların amacı, yeni bir dünya düzeni kurmaktır. Ancak bugüne kadar dünyayı yağmalayan ABD, şimdilerde yağmalanmaktan korkmaktadır. Bu biyolojik savaşın ardından her ülke yeni bir döneme geçecektir. Dünya asla 31 Aralık 2019 tarihine geri dönemeyecektir.
Ahlak, zor zamanlarda verilen sınavdır. Bu küresel sınavın adı: Koronavirüs’tür. Şimdi sınav zamanı ve Türkiye, Korona ile sınav edilmektedir. Ancak, insanlık tarihini, antropolojiyi hatta biyolojiyi bazı okullarda yasaklayanlar, bu virüsün oluşmasını anlayamazlar. Türkiye’de siyasal İslam, akılcı bir sağlık politikasını yürütemiyor. Türkiye’de son iki haftadır, akılla inanç arasında ölümcül bir ip çekme yarışı yapılmaktadır ve siyasallaşmış bir dinin ne kadar tehlikeli olabileceği bir kez daha görülmektedir. Yeterince ileriyi düşünemeyen yöneticilerin önünde dertler vardır. Toplum için ise sabır; vazgeçmek değil, umudu ertelemektir! Nazım Üstad’ın dediği gibi, “Biraz daha sabır, biraz daha inat. Kapının arkasında bekleyen ölüm değil, hayat”tır!
Hiç kuşku yok! Bu biyolojik savaş ile birlikte dünyanın ve ülkemizin yerle bir olacağı koşullar hızla oluşmaktadır. Bu salgın, bir yandan Batı dünyası sağlık sisteminin sakat yanlarını, öte yandan da kapitalist sistemin zaaflarını öne çıkarmaktadır. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Ezberler bozulacak, dayanışma artacaktır. Eski tür siyasi çekişmeler anlamsız kalacaktır.
Sosyal devletin görevi ise, bu zor günlerde vatandaşına sahip çıkmaktır. Devlet iyi günde değil, kötü günde belli olur! Bu süreçte, Türkiye’nin ‘sosyal devlet’ olup olmadığı test edilmektedir. Ancak siyasal İslam, ne bu biyolojik savaşı ne de beraberinde getireceği krizi anlama kapasitesine sahip değildir. Türkiye’nin yeni yönetim sistemi bocalamaktadır. Çünkü AKP, Türkiye tarihinin gördüğü en zengin dostu iktidardır. Korona salgınının ekonomide ve sağlıkta yarattığı krizin ardından, Türkiye ve dünyada çok şey değişecektir. Sahipsiz, işsiz ve aç kalan halklar sosyalizme yönelecektir. Türkiye’de, iktidar gibi muhalefet partileri de şimdilik bunun farkında değildir.
Söylemekte mahsur yok: Türkiye bilimsel bilgi üretemiyor! Türkiye bilgiyi elde edilmiş diploma sanıyor. Uzun yıllardır hep din çalışan siyasal İslam’ın, biyoloji sınavında başarı gösterebilmesi çok zordur. Hiç şüphesiz ki, Korona krizinin ardından dünya düzeni yeniden dizayn edilecektir. Ama ne yazık ki siyasal İslamcıların yönetimindeki Türkiye, gırtlağına kadar dış borca batırılmış, zavallı bir tüketim toplumu haline getirilmiştir. Devletler gıda ihracatına kısıtlama ve yasak getirmeye başladılar bile. Bu kriz büyürse, kimse gıda satmayacaktır. Korona salgını, tarım üretiminin önemini yeniden gündeme getirmiştir. Türkiye’de kısa sürede tarım ve çiftçilere yönelik planlama yapılmazsa 3 ay sonra raflar boş kalabilir. Tarım ürünlerinde dış alım çözüm değildir. Türkiye eğer üretmez ise, birkaç ay içinde gıda kıtlığı ve açlık baş gösterebilir. Oysa iktidar, tarımsal üretime en güçlü destek vermek yerine, ‘Kanal İstanbul’ ile uğraşmaktadır. Vatandaş geçim derdinde, iktidar ‘Kanal İstanbul’ peşindedir. Bu kafanın millete zırnık faydası yoktur.
Dünya ‘Korona Virüsü’nü nasıl önleriz?’ diye çaba gösterirken, iktidar bu kritik aşamada, devlet yönetiminin zorunlu önlemleri almakta gecikmeli, ikircikli ya da vurdumduymaz davranmakla telafisi imkânsız kayıplara çanak tutmaktadır. Şu aşamada hiç icap etmeyen, hatta temelinden sakat proje ve ihalenin dayattırıldığı, rant avcılığının ve israf illetinin sürdürüldüğü görülmektedir. Toplumun tüm dikkati, gücü ve çabası bu küresel felâketi göğüslemek üzere seferber edileceği yerde ayırımcılıkta, yasakçılıkta ve oligarşik bencillikte inat edilmesi yanlıştır, akla ve ahlaka ziyandır.
Akıl ve bilim dışı bu işlerin ve halka ihanet derecesine varan yanlışların herkesçe bilinmesi, kınanması ve mahkûm edilmesi kaçınılmazdır. Millet can derdinde, iktidar rant derdindedir. Türkiye, maalesef maske takıp ihaleye giren ilk ülke olarak tarihe geçecektir. Sosyal devlet, vatandaştan yardım istemez, yardım yapar! İktidar ise, Koronavirüs ile mücadele kapsamında ‘Milli Dayanışma Kampanyası’ başlatmıştır. Bu kampanya için gerçek ve tüzel kişilerden destek beklenmektedir. İktidarın eli vatandaşın cebindedir. Oysa sosyal devlet, vatandaşa IBAN numarası vermez, para verir.
Unutmayın: Dünya tarihe yazılacak acılar yaşıyor! İnsanlık Korona mikrobu yüzünden telef oluyor. Türkiye’de 01 Nisan 2020 akşamı itibariyle can kaybı 277 olmuştur. Aslında Türkiye’de göz ardı edilen husus şudur: Koronavirüs, biyolojinin konusudur. Oysa Türkiye yıllardır biyolog değil, dindar ve kindar nesil yetiştirmekle meşguldür. Devlet kadroları, İmam-Hatipliler ile doldurulmaktadır. Oysa Türkiye’nin siyasal İslamcılardan ziyade, biyologlara, psikologlara, tıp uzmanlarına ve her türden sağlık personeline ihtiyacı var.
Hatırlatmakta fayda var: Türkiye, bu Korona salgınını en az zarar ile atlatmak istiyorsa, öncelikle bilim ve bilim insanı düşmanlarından acilen kurtulmalıdır. Türkiye, eğitim politikasını değiştirmeli ve bilimsel bilgi üretmeye yönelmelidir. Ayrıca, bu zor günlerde birbirimizle yardımlaşmaya ve kimseyi geride bırakmamaya mecburuz. İhale üzerinden siyasi fırsatçılık yapmak, milletimize Koronavirüs’ten daha çok zarar vermektedir. Dünya tarihi böyle utanmazlık görmemiştir.
Halkı aptal, enayi, ahmak, saf yerine koyanlar, toplum vicdanını derinden yaralamıştır. Devlet, vatandaşını piyasanın insafına terk edemez. Şimdi kanal, köprü, yol yapma vakti değil, Koronavirüsün yayılmasını birlikte yavaşlatma vaktidir! Şimdi gönüllü karantina altındaki vatandaşları sahipsiz, aç ve susuz bırakmama vaktidir! Şimdi vakit tam da dayanışma ve yardımlaşma vaktidir!
- Mezhepsel Önyargılar - 1 Şubat 2023
- Hasta Hakları ve Sağlıkta Dönüşüm - 25 Ocak 2023
- Liyakatli Gümrükçüler - 18 Ocak 2023
- Cumhuriyet Nerede? - 11 Ocak 2023
- Türkiye’de Emekli Yoksulluğu - 4 Ocak 2023
- CHP’de Parti içi Demokrasi - 28 Aralık 2022
- VERGİDE BAĞIŞ SİSTEMİ - 21 Aralık 2022
- AB Türkiye Raporu - 14 Aralık 2022
- Yağmurdan Kaçarken Doluya Tutulmak - 7 Aralık 2022
- Suriyeliler Davullarla, Zurnalarla Ülkelerine Geri Dönecekler - 30 Kasım 2022