Bir Kurban Bayramının Ardından Bahçeli İle Ali Erbaş
- 05.08.2020
- Bir Kurban Bayramının Ardından Bahçeli İle Ali Erbaş için yorumlar kapalı
- 687 kez okundu
Op. Dr. Aytekin Ertuğrul
draertugrul@hotmail.com
Bir kurban bayramı daha geldi geçti. Geriye Ali Erbaş ile ona sahip çıkan Devlet Bahçeli kaldı. Önce Prof. Dr. Ali Erbaş ne demiş yazımıza onun dedikleri ile başlayalım.
“Bizim inancımızda vakıf malı, dokunulmazdır. Dokunanı yakar. Vakfedenin şartı vazgeçilmezdir, çiğneyen lanete uğrar. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş.
Buraya kadar anlaştıksa devam edelim. Şimdi soru şudur. Prof. Dr. Ali Erbaş’ın lanetlediği kişi kimdir! Büyük çoğunluk diyor ki: Burada Kastedilen kişi Atatürk’tür. Peki Devlet Bahçeli, ne diyor.
MHP lideri Devlet Bahçeli, Atatürk’e lanet okuduğu gerekçesiyle tepkilerin odağına oturan Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’a sahip çıkıyor ve diyor ki: “Diyanet İşleri Başkanı’nın Cuma Hutbesi esnasında Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerif’in minberinde yaptığı değerlendirmeleri bağlamından koparıp Atatürk’e lanet şeklinde tavzih ve tevil edenler bu ülkeye en büyük kötülük yapan sorumsuzlardır” Ve devam ediyor:
Türkiye Cumhuriyeti’nin banisi, ilk Cumhurbaşkanımız, istiklal mücadelemizin lideri ve Başkomutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e, bu topraklarda lanet okuyacak bir hayasız ve hamiyetsiz henüz anasından doğmamıştır. Sayın Bahçeli devam ediyor.
“Atatürk’e hakaret ve hıyanet vatan hainliğidir. Herkes susup seyretse bile böylesi bir rezilliğe Milliyetçi Hareket Partisi’nin sessiz kalması, seyirci olması varlığını inkârdır. Aziz Atatürk’e lanet değil, rahmet okunur, dua edilir, minnet, şükran hisleriyle muhterem hatırası yad edilip emanetlerine sahip çıkılır. Atatürk’e lanet okunduğu yalanıyla imal ve inşa edilen kutuplaşma zalim bir bölücülüktür, Türkiye’yi uçuruma çekmenin zehirli hazırlığıdır” Sayın Bahçeli devam ediyor ve diyor ki: Hiç kuşku yok ki, İstanbul’u fetheden yüksek iman kadar işgalden kurtaran muhteşem irade de değerlidir, yok sayılması düşünülemeyecektir. Şayet Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerif’ten ezanlar yükselip tevhit inancımızın sancağı dalgalanıyorsa bunun şeref payesi hem Fatih Sultan Mehmet Han hem de Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tedir. Osmanlı İmparatorluğu ile Türkiye Cumhuriyeti birbirinin zıttı, tarihin iki ayrı devlet modeli, birbirine yabancı iki egemenlik anıtı değildir, olamayacaktır. Osmanlı İmparatorluğu Oğuz neslinin devamı, Türkiye Cumhuriyeti bu neslin varisidir. (*)
Şimdi de Sayın Cumhurbaşkanımız ne diyor: Erdoğan, “Ayasofya’nın yeniden ibadete açılmasını gölgelemek için başlatılan kimi tartışmaları art niyetli bulduğumu da belirtmek istiyorum” ifadelerini kullandı.
Şimdi konuşmaya dönelim. Maalesef Ali Erbaş Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri başkanıdır. Peki bu yukarıya aldığımız konuşmasında Atatürk’e Fatih Sultan Mehmet’e dua var da biz mi görmüyoruz. Dua yok. Ama bir lanet var. Acaba o lanet kimedir.
Ali Erbaş bu beyanatı dili sürterek de vermemiştir. Bu tartışmalar zaten bayramı zorlukla finanse eden Türk milletini tamamen hayali sükûta uğratmıştır. Bu beyanat en azından talihsiz bir gaflettir. Ali Erbaş tarafından da tavzih edilmemiştir. Hala daha lanet edilen kişi ve kişileri açıklamamıştır. Ali Erbaş’ın ağzından Atatürk’e dua diye bir kelam da çıkmamıştır. Bunu savunanlar kastedilen kişi Atatürk değildir demek istiyorlar ama kastedilenin kim olduğunu da söylemekten imtina ediyorlar.
Diyanet işleri başkanı haddini hududunu aşmıştır. Tarihe bu leke sürülmüştür. Derhal görevi bırakmalıdır. Sayın Cumhuriyet savcıları Atatürk’e lanet okumaktan derhal soruşturma başlatmalıdırlar. Veya TBMM den daha önce bir Astsubay için yapıldığı gibi “ Diyanet İşleri Başkanı için savcılar ancak ve ancak Sayın Cumhurbaşkanının izin vermesi halinde soruşturma yapılabilir” diye bir kanun çıkarmalıdırlar. Derhal soruşturma açılsın. Ali Erbaş Bu laneti kimin için yaptığını da açıklasın. Bu işler çocuk oyuncağı değildir. İstanbul’un Fatihinden , İstanbul’un ikinci fatihi ve ebedi Başkomutanımız Atatürk’ten bahsediyoruz. İşte geldik son noktayı koymaya. Başkomutanımızın şu emrini dinlememek bizi nereye kadar sürüklemiştir.
Bugünkü savaşmalarımızın gayesi tam bağımsızlıktır. Bağımsızlığın bütünü ise ancak mali bağımsızlıkla mümkündür. Mali bağımsızlığın korunması için ilk şart bütçenin ekonomik bünye ile orantılı ve DENK olmasıdır.(1)
Milli paranın kudretini beynelmilel buhrana karşı masun bulundurmak başlıca gayemizdir(1)
Açık bir bütçenin sayısız sakıncalarını iyi bilen TBMM’nin DENK bütçe yönünde kesin karar sahibi bulunması devletin mali ve hatta genel politikası için büyük güvencedir(1)
Milli paranın kudreti yerlerde sürününce millî siyaset de yerlerde sürünür. Milli paramızın 6.976.000 TL si ile bir ABD Doları ve 442.000.000 lirası ile bir gram altın alabiliyoruz. Denk bütçe yaparak paramızın değerini korumazsak. Daha çok Ali Erbaşlar Atatürk’e lanet okurlar. Atatürk’ümüze sahip çıkmak Milli paramızın kudretine sahip çıkmaktan geçer. Bir daha böyle acılar yüklü bayramların gelmesini istemiyorsak bütçemizi DENK yapmak zorundayız.
Atatürkçülük. 1. Kitap . Genelkurmay Başkanlığı yayınları 1982- Ankara
(*) Bu haberlerin tümü Google den kopyalama yöntemi ile alınmıştır
- 10 Kasım Atatürk’ün Ölüm Günü Değildir. - 9 Kasım 2024
- İyiye Doğruya ve Güzele Gitmiyoruz. - 7 Temmuz 2024
- Diyanet İşleri Başkanımız Hak. - 7 Temmuz 2024
- CHP Yılmaz Özdil’i Davet Etmez. - 7 Temmuz 2024
- Deniz Gezmiş ve Arkadaşları Hakkında - 6 Mayıs 2024
- Anayasamız değiştirilmelidir. Hem de Çok acil - 30 Nisan 2024
- Yüce Dinimiz Müslümanlık Yolumuzu Aydınlatıyor - 25 Mart 2024
- Çanakkale Destanı ve Türk Milletinin Seçimi - 17 Mart 2024
- ZAM+ Enflasyon Nedir? - 18 Şubat 2024
- STK ların Ücret Talepleri Oynanan Oyuna Uygundur - 5 Şubat 2024