KANUNİ’YE YAZILMIŞ BİR MEKTUP
- 04.10.2021
- KANUNİ’YE YAZILMIŞ BİR MEKTUP için yorumlar kapalı
- 1.609 kez okundu
Antakya – Atayurt Gazetesi
Osmanlı İmparatorluğu’nun deli ve sapkın olmayan; akıllı, ahlaklı, vicdanlı, öngörülü ve tedbiri elden bırakmayan en güçlü, üç beş Padişahından biri Kanuni’dir.
Osmanlı İmparatorluğunun zirvede – geniş bir coğrafyaya egemen olduğu en görkemli döneminde; devlette “Adaleti” egemen kılar Kanuni.
Kanuni, “Acaba, günün birinde Osmanlı İmparatorluğu da inişe geçer – çökmeye başlar, dağılır mı?” endişesi içinde düşünür, durur.
Döneminin en büyük bilginlerinden Müderris – Mutasavvıf – Şair, pratik zekâlı ve hazırcevap, aynı zamanda Süt Kardeşi olan Yahya Efendi’ye; kafasını kurcalayan soruyu, küçük bir pusulaya yazar gönderir.
Kanuni, Yahya Efendi’ye yazdığı pusulada: “Sen, ilmiyle amel eden bilge birisin… Bizi de aydınlat. Bir devlet hangi halde çöker?
Osmanoğulları’nın akıbeti nasıl olur? Bir gün izmihlale (yıkma) uğrar mı?” diye yazar.
Pusulayı okuyan Yahya Efendi, aynı kâğıdın arkasına; “Neme lazım be Sultanım!” yazar, geri gönderir.
Bu yanıtı hayretle okuyan Sultan Süleyman bir anlam veremez, hatta çok da bozulur.
Kanuni kalkar, Yahya Efendi’nin dergâhına gider ve ona der ki:
“Aşk olsun ağabey! Sana çok önemli ve kritik bir konudaki düşünceni sordum. Sen ise ciddiye almayıp geçiştirdin, cevap bile vermedin…”
Yahya Efendi şöyle bir bakar:
“Sultanım, sizin sorunuzu ciddiye almamak mümkün mü? Ben sorunuz üzerinde iyice düşündüm ve kanaatimi size açıkça arz ettim.”
Sultan Süleyman, “Sadece “Neme lazım be Sultanım” demişsin.
Sanki beni böyle işlere karıştırma der gibi… Herhangi bir cevap yoktu, kâğıtta…”
Bunun üzerine, Yahya Efendi şu müthiş açıklamasını yapar:
“Sultanım! Aslında, aradığın cevap oydu; bir yerde zulüm yayılırsa, haksızlık şayi – egemen olursa… Sonra, koyunları kurtlar değil, çobanlar yerse… Bilenler de bunu söylemeyip susarsa… Fakirlerin, yoksulların, muhtaçların, kimsesizlerin feryadı göklere çıkarsa… Bunu da taşlardan başka kimse işitmezse… Herkes, sadece “Ben, Ben” derse… Ve tüm bunları görüp/işitenler, “Neme lazım be…” derse; İşte o zaman, devletin sonu gelir – Osmanlı yıkılır…”
Geçmişinin yenilgilerini ve utkularını kabul edip, ona sahip çıkamayan ve ders almayanlar; gelecekleri konusunda da söz söyleme hakkına sahip olamaz ve onu kuramazlar. Çünkü geçmiş ve gelecek birbirini besleyen – tamamlayan bir bütün; denizleri besleyen bir ulu ırmak; sevabı ve günahıyla, acısıyla, tatlısıyla atalarımızın bıraktığı tarihsel sosyolojik bir miras, bir kalıttır. O mirası – kalıtı inkâr etmek; insanlığın – uygarlığın tarihsel sosyolojik yaşamına, “SIFIR” noktasından – ulusların karanlık çağlarından yeniden başlamasıyla eş değerdedir.
Tarihin tozlu sayfalarına karışan bütün İmparatorlukların, Tiran ve Krallıkların, diktatörlüklerin yıkılış nedenleri ortaktır: Devletin, adalet dağıtımında yurttaşlarına eşit uzaklıkta ve ya yakınlıkta davranmayıp; “Bu Senden, bu Benden” anlayışı, Rüşvet ve yolsuzluk… Kamu malını çalıp çırpma… Yetim ve öksüzün, garip ve gurabanın alın teri emeğine, göz nuruna el koyma… Vatandaşlar arasında ayrılık – nifak tohumlarını ekme… Beynini ve tüm insani duygularını; akla, ahlaka, bilime ve uygarlığın öznesi kadına karşı mühürlemiş olanlar, unutmayın ki; devleti ayakta tutan yurttaşın, et ve kemikten olduğunu unuttunuz, yazgısıyla baş başa bıraktınız, onun yıkamayacağı hiçbir siyasi otorite – imparatorluk, krallık ve tiranlık yoktur.
“Bulunmazsa adalet milletin efradı beyninde // Geçer bir gün zemine, arşa çıksa pâye-i devlet.” (Halkı yönetenlerin beyninde ve yüreğinde adil davranmak kaybolunca; devletin itibarı arşa çıksa da, o devlet, bir gün yerin dibine geçer – yıkılır.) Namık KEMAL
Selam verdim, rüşvet değildir diye almadılar. Hüküm (Kanun) gösterdim, faydasızdır diye iltifat etmediler. Gerçi görünürde itaat eder gibi davrandılar ama bütün sorduklarıma hal (Geçiştirici) diliyle karşılık verdiler. FUZULİ
“Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin, Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!” Tevfik FİKRET
Siyasi iktidar halkın, acıda ve tatlıda onu sarıp, sarmalayacak; âmin diyebileceği bir tek ortak duygusunu – ulus olma gibi bütün bileşenlerini – bilincini yıkmaya, tarumar etmeye çalıştı: Alevi’si Sünni’si, Kürt’ü ve Türk’üyle Bize, Hepimize – Türkiye Cumhuriyeti halkına; ulus olduğumuzu sorgulatmak, unutturmak… İran, Afganistan gibi mezhepçi ümmet anlayışına dayalı, teokratik bir Ortaçağ karanlığına dönmemiz için; bütün yolları deneye deneye tüketirken, kendini de tüketti.
Kendilerini, dünyanın en akıllısı olduğu sanrısına – yanılgısına inandırıp, Şark Kurnazlığıyla Rusya’ya karşı Amerika’yı, Amerika’ya karşı Rusya ve Çin’i, yetmedi İslam Orduları Başkomutanlığı (Halifelik) gibi… Egemen bir devlet olan komşu ülke Suriye’de; akla ziyan halüsinasyon – varsayımlarla fethe – işgale kalkışmak… Koşullanmış duygu ve dürtülerle, kin ve intikam ile devlet yönetilemez. Bu gün Batılıyız, yarın Doğulu, öbür gün Ortadoğulu… Savrula savrula sarhoş olduk.
Türkiye Cumhuriyeti, kendi bölgesinin ve dünya dengelerinin siyaset ve politikaların belirlenmesindeki yaptırım gücünü, güvenilirliğini, itibarını kaybetti.
Şimdi şeytan üçgeni İdlip’de: Akıl kimyalarımızı ve güdüsel ezberlerimizi bozan; “Başımıza Bela” – hamiliğini yaptığımız; 2 Kınalı Kuzuyu benzin dökerek yakan, binlerce ruh hastası, çember sakallı, tecavüzcü mahlûk sürüleri gelmiş, kapıya dayanmış.
Osmanlının son dönemi gibi devrini tamamlamış, yaşlanmış, akıl ve vücut sağlığını kaybetmiş, hiçbir tedaviye cevap vermeyen, ölümcül bir hasta gibisiniz. Tanrı yardımcınız olmasın. Çünkü bu ülkeye ve halka karşı, işlediğiniz günahlar sarmalındasınız.
Unutmayın ki cehaletin egemen olduğu toplumlar sevgiden, toplumsal barıştan çok; savaşmayı, insanlık ve uygarlık tarihinin öznesi kadını köle pazarlarında satmayı ve öldürmeyi mubah sayacak vahşetin kör döngüsünden kurtulamazlar. İnsanlığı öldürmeyi, uygarlığı yıkmayı ibadet sayarlar.
Çağdaş ve uygar uluslar ise kadını, Hukuku, tarihsel sosyolojik ve kültürel değerlerini inkâr etmez, başat sayar. Sevgiyi, toplumsal barışı, mutluluğu egemen kılmak için siyaset ve politikalar üretir, uygular. Yani, Mustafa Kemal gibi; “Zorunlu olmadıkça, savaş bir cinayettir” ilkesinden hareketle savaşmaktan, kan dökmekten – insanı ve insanlığı öldürmekten, şeytandan kaçar gibi kaçar.
Bir ticari anonim şirketler gurubu anlayışı içinde; gerçeklikten kopuk, reklam ve makyajla – algı yönetimine dayalı devleti yönetenler ve Türkiye Cumhuriyeti’ne “Reklam Arası” diyenler! Asıl sizlerin yarattığı Fetret Devrinizin reklamları sona erdi, denizi bitirdiniz, kara göründü.
Türkiye Halkının – Türk Ulus’unun gözü aydın…
Halil Yılmaz HITMİYE
Eğitimci-Şair-Yazar
- A’sından Z’sine ÇÖKÜŞ - 21 Ağustos 2024
- CHP’YE 2. KEZ YÜKLENEN TARİHSEL SORUMLULUK - 15 Nisan 2024
- CÜLUSLARA– KAYIK SEFALARINA- HELVA GECELERİNE KARŞI; HALKIN DEMOKRATİK DEVRİMİ - 8 Nisan 2024
- HALKTAN BİRİ, DR. HÜSEYİN AKSOY - 3 Mart 2024
- SÜMER UYGARLIĞININ ACI SONU- YIKILIŞI - 27 Kasım 2023
- ORTADOĞU’DA SON TANGO - 22 Ekim 2023
- TÜRKİYE’YE ÖZGÜ BİR REJİM: BONAPARTİZM - 18 Temmuz 2023
- HATAY ÜZERİNE KİRLİ OYUNLAR - 6 Temmuz 2023
- ÖLÜMSÜZ MESLEK: YALAKALIK - 31 Ocak 2023
- ÜRETİM, PAYLAŞIM ve DÜNYA DÜZENİ - 27 Ocak 2023