Dinmeyen Acı: Sivas – Madımak Vahşeti!
Antakya Yazarlar Sendikası, 2 Temmuz 1993 yılında, Sivas – Madımak ’ta katledilen 33 aydınımızı anma toplantısı düzenledi.
Antakya Yazarlar Sendikası Başkanı Mehmet Karasu’nun Başkanlığında Harbiye ‘Mağara Kâffede’ düzenlenen Anma toplantısında; Gazetemiz köşe yazarı Halil Yılmaz Hıtmiye’nin yaptığı konuşma ve okuduğu şiir şöyle:
“Değerli Dostlarım, Can gibi Canlar!
Yanlışlıkla insan doğmuş, Kara Taassubun insan görünümlü, Bindirilmiş Kıtaları – Vahşetin ve ihanetin Vandalları; demokrasi mücadelemizin, aydınlanmamızın ak yüzleri şehitlerimizin; 2 Temmuz 1993 yılında, Sivas – Madımak ’ta 33 aydınımızın katledilmesinden duyduğum derin, onulmaz acıyı anlatmaya çalıştığım “Alevlerde Semaha uranlar ” şiirimi okumaya çalışacağım:
ALEVLERDE SAMAHA DURANLAR
Pusuya yatmış,
Eşkıya kesilmiş korku ve dehşet
Soyunmuş tinler ak pak giyitlerini
Dehşet, cinayet ve ortaçağ masallarıyla
Büyütülmüş katiller saf saf
Yürüdü, atıldı ileri içlerinden biri
Fesat ve nifak fısıldadı, kan kustu
Düştü önlerine kokuşmuş karanlıkların
Fetva verdi, şirk koştu
İnsanın kanını donduran vahşetin sesi
“Allah Lillah aşkına!
Yakın, yakın” sesleri
Karalar kuşanmış bir buluttu cehalet
Ürkütücü ve dehşet
Yükseldi alevler
Katmer katmer Madımaktan
Ejderha yalazı oldu
Umursamaz, zehir savurur rüzgâr
Sızdı, sindi kuytuluklara duman
Bedenlerin yanık et kokuları
Sardı genizleri
Yaktı yanmış ciğerleri
Feryatlar, can çığlıkları sardı
Sonsuz mavi boşluğu
Küstahça gülüşler
Kahpece sevinç çığlıklarıyla çınladı yer gök
Kuşlar ötmez oldu mas mavi boşlukta
Kanat çırptılar uzak diyarlara
Aratmadı Sivas
Cehennem fırınlarını
Sabun fabrikalarını, gaz odalarını
Dehşet!
Gem almaz deli bir aygır
Dörtnala can pazarında
Bir toplumsal cinnet
Cinayet öyküsü bu…
Safran ve irin kustu
İrkilmedi cehalet
Ne şafaklar söktü
Nice karanlıklar ağardı
Duman seline battı her şey
Buğu, buhar içinde
Soluksuz kalacak,
Boğulacak yeni canlara
Nice vahşetlere gebe
Doğacak güneş, esecek yel
Zaman, su ve ışık yarış içinde
Zifti gecelerde inadına, kastına…
Acı giyindi, kan kuşandı tarih
Tanrılar dehşete düştü
Dumura uğradı,
Utandı uygarlıklar
Göğüsleri ayva
Limon bahçesi kızlar
Acıyarak baktılar
Kan doğrana doğrana içlerine
İğrenerek tükürdüler
Sevgilinin cellâdının yüzüne
Azrail’ine hoş geldin dedi
Yitirilmiş kor kömür benlikler
Yazgıları
Yalnızlıklarıyla sarmaş dolaş
Başka baharlara kaldı ölümcül özlemler
Engin deryalar, sıra dağlar gibi
Suçlu ve günahkâr sayıldı
Yıldızlar gibi ışıya söne
Karanlıkları aydınlatan
Ölümün kollarına kayanlar
İbadet eder gibi türkü yakanlar
Şeyh Bedrettin’e, Pir Sultan’a
Âşık Veysel’e ve Mustafa Kemal’e
Sevda ve çekilen kahırlar üstüne
Büyüsü bozuldu
Toprak ananın ve suyun
Bereketi kaçtı buğdayın
Anlamını yitirdi
Baharların balsı toprak kokusu
Kuruttular insanlığın özsuyunu
Apansız tükendi sabır ve takadalar
Kor cehennemler
Çözüldü, hortladı buzul çağları
Doldu, taştı
Kan suyuyla yunmuş yürekler
Yalanmış, yalanmış uygarlıklar
Çıldırmış, acı çığlıklar kaldı geriye
Ve onlar, folklorik bir zenginlikle
Milyonlarca yürekte açan
Ve dalından hoyratça koparılmış güller
Topraklar nadasa, üzüm şaraba
Narlar kıpkızıl çiçeğe durdu
Dillerden hiç düşmeyen
Şiirlerin, türkülerin, destanların
Anlamı ve adı oldular
Yüzlerine, yüreklerine
Ve masalsı gözlerine
Hüzün çökmesin diye
Ölüm sessizliğini bozdu
Duaya durdu kurtlar, kuşlar
Ve börtü böcekler
Karanlıkları yaladı serin şafak yelleri
Geceler kan kırmızı şafağa büründü
Ve onlar
Yaşamanın
Ölmekten çok daha zor
Ve anlamlı olduğuna iman ederek
Adonis’te açmış
Mor kırmızı gonca güldür
Her biri
Birer Çengel çiçeği
Başkalarına bıraktılar
Bütün hüzün ve sevdaları
Bu arada, Sivas – Madımak katliamı anma toplantısına katılan ‘Günışığı’ adlı radyo gündem program yapım ve sunucusu, gazeteci ve tiyatro sanatçısı Mithat Öztürk ‘te; gür ve davudi sesiyle kendisinin yazdığı şiiri okudu ve bir konuşma yaptı.