Home / Manşet / HAMOK: DAYANACAK GÜCÜMÜZ KALMADI

HAMOK: DAYANACAK GÜCÜMÜZ KALMADI

Kısa adı HAMOK olan Hatay Akademik Meslek Odaları Koordinasyon Kurulu, Antakya’da deprem sonrasında yaşanabilir bir çevre oluşmamasına tepki gösterdi.

HAMOK dönem sözcüsü, Hatay Tabip Odası Başkanı Dr. Sevdar Yılmaz imzasıyla, Kurul üyesi 8 oda adına yapılan Basın açıklamasında şu görüşlere yer verdi:

“6 Şubat depremleri ve artçılarının ardından 2 yıl 7 ay geçmiş olmasına rağmen, Hatay’ın merkez ilçesi Antakya’da hala insanca yaşanabilir bir çevrenin oluşturulabildiğinden söz etmek mümkün değildir. Ülke kamuoyunda deprem bölgesinde yaşanan sıkıntılar Türkiye’nin hızlı ve değişken gündeminden ötürü pek yer almıyor olsa da vatandaşlar belirsizlikler içerisinde hayata tutunmak için direniyorlar. Hala konteynerlerde barınmaya çalışan yüzbinlerce insan, kamu sağlığını tehdit eder duruma gelen, sınırları şehrin çeperleri olan devasa şantiye ortamının yarattığı, toz, trafik, gürültünün varlığı içerisinde yaşamaya çalışıyorlar. Kalıcı konutların ne zaman teslim edileceği, geri ödemelerinin miktarının ne olacağı, yapıların niteliği, sağlamlığı, bu alanlara erişim seçeneklerinin belirsizliği bir başka sıkıntılı durum olarak karşımıza çıkıyor. Buna benzer pek çok durum, kentte kaotik bir ortamın var olduğunu gözler önüne seriyor.  Bunun dışında ülkenin genel ekonomik durumunun üzerine bölgenin kendi koşullarından kaynaklı sıkıntılar iflasları, iş kayıplarını, ekonomik daralmayı beraberinde getirmektedir.

Devlet aklının ve iradesinin hassas davranması gereken özel bir çalışma alanı olan bu bölgede, yerel ve merkezi otoritenin kendince bölgeye ayrıcalıklı davrandığına, hummalı bir çalışmanın gerçekleştirildiğine ilişkin bir düşüncesi ve kabulü olmuş olabilir. Ancak vatandaş ve kamuoyu üzerinde böyle bir yansımanın var olduğunu söylemek mümkün görünmemektedir. Çok büyük bir yıkım olduğunu ve üstesinden gelinmesi zor bir süreç olduğunu herkes kabul ediyor olmasına rağmen, geçen süre de bir hayli uzun, yapılan icraatlar tartışmalı, ortaya çıkan karmaşık ve belirsiz durumlar tatmin edici değil ve güven telkin etmekten uzak görünüyor. Belki sürecin sonunda siyasilerin kendileri ile iftihar edeceği, imar edilmiş bir şehir görüntüsü ortaya çıkacak ama bu devasa şantiye içerisinde tozundan, kirinden, kamyonundan, beton santralinden, trafiğinden etkilenen yüzbinlerce insanın da yaşadığı gerçeğinin unutulmuş olduğunu görüyoruz. Piyanonun bütün tuşlarına birden basılan, bir senkronizasyonun olmadığı bir gürültü ve karmaşaya maruz kalıyoruz. Bu kentin bütün insanları her şeyini burada bırakıp, başka şehirlere yerleşip tüm bu inşa faaliyetleri gerçekleştirilse ve kentliler 5 yıl sonra şehirlerine geri gelebilse bu yaşananlar belki kısmen kabul edilebilir olurdu. Ancak şu hali ile yaşadıklarımız, insani olma boyutlarını çoktan aşmış, beden ve ruh sağlığımızda kalıcı hasarlar bırakmıştır.

Sadece ‘imar’ ederek, nihayetinde ‘ihya’ edeceği düşüncesi ile birçok konuyu görmezden gelip, müzakere etmeden, ben yaptım oldu yaklaşımı ile yola çıkıldığında elde edilen sonuç maalesef ki ‘imha’ olmaktan öteye gidememektedir.  Antakya Batı ve Doğu Medeniyetlerinin yaratmış olduğu kentler arasında hangi kriterleri göz önünde bulundurursanız bulundurun, müstesna bir yere sahiptir.   Bu kenti özel yapan tarihi geçmişi, kent kültürü ve onun fiziksel yansıması olan tarihi kent merkezidir.  Ne yazık ki 2 yıl ve 7 ayın ardından şu an bu kent ‘özel’ olma durumundan ‘alelade’ olmaya doğru hızla evirilmektedir.  Depremin ardından tarihi kent merkezinden hızlı bir şekilde enkazları kaldırılan yapılar geri döndürülemez bir biçimde meçhule intikal etmiştir. Son günlerde ayakta kalmayı başarabilmiş, restorasyonu özgün malzeme ve izleri ile gerçekleştirilebilecek olan birçok binanın yıkımı gerçekleştirilmiş ve daha birçoğu sırasını beklemektedir.  Bu yıkım kararını kim almıştır, neye istinaden alınmıştır, neden vatandaş restorasyon yerine rekonstrüksiyona mecbur bırakılmaktadır. Daha az maliyet gerekçe gösteriliyor ise yeniden yapmanın yenilemeden daha maliyetli ve zor olduğunu belirterek, o yapıların bir daha geri dönmeyeceğini herkesin bilmesi gerekmektedir. Vatandaşın niyetlense bile bunu gerçekleştirecek ekonomik güce sahip olmadığı herkes tarafından bilinmektedir. Bunun yanında vatandaşın elinde projesi olsun ya da olmasın, tescilli parsel üzerindeki yapı tamamen yıkılmış olsa bile, parseldeki tescil kararı kalkmaz, yapılaşma koşulları değişmez, aynı yapıyı aynı biçimde inşa etme mecburiyetine sahiptir. Kentin sakinlerinin fiziksel, psikolojik ve ekonomik yıkılmışlık içerisinde inşa edemediği tescilli yapısını ve parselini elinden çıkarmak zorunda kalacağı bir belirsiz süreç yürütülmektedir. Tüm kamuoyunun depremin ardından tek ses olarak dile getirdiği ‘demografik yapının korunması’ hassasiyeti yavaş yavaş ortadan kalkmaktadır. Depremin ilk aylarında tüm yıkılmışlıklarına rağmen vatandaş, merkezi otorite, hükümet ve bakanlıkların bu alan için dile getirdikleri üzerinden bir umudun var olduğuna inanmışken, gelinen bu noktada, herkes umudunu yitirmiş, Eski Antakya taşlarını kaybettiği gibi muhtevasını da maalesef kaybetmeye başlamıştır. İşbirliğine hazır kitleler varken, vatandaştan, sivil toplumdan, malikten habersiz alınan kararlar, yapılan icraatlar bu kenti yavaş yavaş yok etti ve yerine tatmin edecek değerler ortaya konamadı. Belki bir ‘dükkânımız’ olacak ama ‘işyeri’ olmayacak. Belki ‘evimiz’ olacak ama ‘yuva’ olmayacak. Belki bir ‘şehir’ de olacak ama bize ait olmayacak. Yaşadıklarımız, bizi biz yapan doğal, kültürel, tarihi değerlerimize hepimizin daha fazla sahip çıkması gerektiğini göstermiştir.

Son günlerde yürütülen tescilli yapı yıkımları ivedilikle durdurulmalı, genel bir değerlendirme ve bilgilendirmeler yapılmalı, yeni bir yol haritası çizilmelidir. Yıkık dökük oldukları için kötü görünüyor, temizlenmeli ortadan kaldırılmalı yaklaşımı doğru olmaktan öte kentlinin hafızasında yer eden kente dair neredeyse yok denecek kadar azalmış olan referansları da ortadan kaldırmaktadır. An itibari ile özgün yapı sayısı minimuma inmiş durumdadır. Var olanlara daha sıkı sarılmak gerekirken yıkılmalarına göz yumulmamalıdır. Vatandaşın ve kamuoyunun yorgunluğu, bitkinliği ve bıkkınlığı fırsatmış gibi görünüp temizlik çalışması yapılmamalıdır.

Hatay Akademik Meslek Odaları Koordinasyon Kurulu üyesi odalar olarak, tescilli yapıların yıkımı ve Antakya Atatürk Parkı’nın şantiye alanına dönüştürülmesine ilişkin Hatay Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kuruluna şikâyet ve suç duyurusu yapmış bulunuyoruz. Tescilli yapıların yıkımının durdurulması, Atatürk Parkı başta olmak üzere yaşam alanlarımızın ve çevresinin daha sağlıklı ve yaşanabilir olması için yetkililerin bir an önce gereğini yapmasını talep ediyoruz.”

HATAY AKADEMİK MESLEK ODALARI KOORDİNASYON KURULU (HAMOK)

İMZACI ODALAR:

HATAY BAROSU

HATAY DİŞ HEKİMLERİ ODASI

HATAY SERBEST MUHASEBECİ MALİ MÜŞAVİRLER ODASI

HATAY VETERİNER HEKİMLER ODASI

TMMOB ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI HATAY İL TEMSİLCİLİĞİ

TMMOB MAKİNA MÜHENDİSLERİ ODASI HATAY İL TEMSİLCİLİĞİ

TMMOB MİMARLAR ODASI HATAY ŞUBESİ

HATAY TABİP ODASI

 

 

Cevap bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir