TİP Genel Başkanı Erkan Baş, ‘Erdoğan’a oy verdim’ diyen İYİ Partili Beker’i hatırlattı: ‘Kim kimi hançerledi?
Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Erkan Baş, Meclis’te düzenlediği haftalık basın toplantısında yerel seçimlere ilişkin mesaj verdi.
“Stratejik oy” çağrılarıyla genel seçimde partisine yaşatılanları, yerel seçim sürecine yol göstermesi için hatırlatmayı görev bildiğini dile getiren Erkan Baş, “İYİ Parti’nin Ankara Milletvekili, bir canlı yayında ‘Ben Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’a oy verdim’ dedi. Şimdi kim kimi arkadan hançerledi?” ifadelerini kullandı.
TİP Genel Başkanı Erkan Baş, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki haftalık basın toplantısında TİP Hatay Milletvekili Can Atalay’ın tutukluluğundan Anayasa Mahkemesi’nin Atalay hakkındaki ikinci ihlal başvurusunu Genel Kurul’a göndermesine, AKP kurucusu Faruk Koca’nın hakem Halil Umut Meler’e yönelik saldırısından Somali Cumhurbaşkanı’nın oğlunun motokurye Yunus Emre Göçer’in ölümüne sebep olmasına, Özak Tekstil işçilerinin direnişinden yerel seçimlere, gündeme ilişkin birçok konuda önemli açıklamalarda bulundu.
ERDAL EREN’İ İDAM EDİLMESİNİN 43. YILDÖNÜMÜNDE ANIYORUZ
Sözlerine TBMM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmanın ardından fenalaşması üzerine kaldırıldığı hastanenin yoğun bakım servisinde tedavi altına alınan Saadet Partisi Milletvekili Hasan Bitmez’e geçmiş olsun dileklerini ileterek başlayan Erkan Baş, konuşmasında şunları dile getirdi:
“Bugün 13 Aralık, sevgili Erdal Eren’in 12 Eylül’ün faşist generallerinin talimatlarıyla yaşı büyütülerek idam edilmesinin 43. yıl dönümündeyiz. Kendisini bir kez daha sevgiyle, saygıyla, özlemle anıyoruz. Tek tesellimiz, aradan geçen 43 yılın sonunda bile milyonlarca yurttaşımız, gençler Erdal Eren’i sevgiyle, saygıyla hatırlıyorlar. Onun hakkında bu kararı verdirenlerin, bu kararı verenlerin isimleri ise sadece lanetle anılıyor. Bu vesileyle Kenan Evren’e özenenleri, yargıyı bir sopaya çevirip topluma yargı sopasıyla hiza vermeye çalışanları, haksız, hukuksuz, adil olmayan kararların altına imza atanları bir kez daha uyarıyoruz.
Üzüntümüz, aradan 43 yıl geçtikten sonra adında adalet olan bir partinin 20 yılın üstünde iktidarda olduğu bir ülkede, bugün haftalık basın toplantısında gündemimize aldığımız neredeyse tüm başlıkların ülkemizin yaşadığı derin adaletsizliklerle ilgili olmasıdır. Adında adalet olan ve ‘adı batsın’ dışında herhangi bir biçimde adını alamayacağımız AKP döneminde Türkiye, tarihinin en adaletsiz günlerini yaşayan bir ülke haline geldi. Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altındayız, normal şartlarda adaletin a’sından söz edebildiğimiz bir ülkede, bu parlamentoda yurttaş tarafından kendisine verilen görevi yerine getirmesi gereken Hatay Milletvekilimiz Can Atalay hala esir tutuluyor. Biraz evvel Anayasa Mahkemesi’nin ilgili bölümünün ikinci ihlal başvurusunu, Anayasa Mahkemesi’nin kararlarının uygulanmamasını içeren başvurumuzu oy birliğiyle Genel Kurul’a sevk ettiğini öğrendik.
‘AYM, OY ÇOKLUĞUYLA ALDIĞI KARARIN UYGULANMAMASINA KARŞI OY BİRLİĞİYLE ‘İHLAL’ KARARI VERMELİ’
Elbette doğru olan bölümün bu kadar açık bir ihlali oy birliğiyle kabul etmesiydi. Şimdi yapılması gereken tek bir şey var, buradan çağrı yapıyoruz: Anayasa Mahkemesi öncelikle, ivedilikle bu ihlal başvurusunu gündemine almalı ve daha önce oy çokluğuyla aldığı kararın uygulanmaması karşısında oy birliğiyle ihlal kararı vermeli ve artık çeşitli bahanelerin arkasına sığınarak halkın iradesini gasp etme oyununa bir son verilmeli. Çok net ifade ediyorum. Anayasa Mahkemesi kendi verdiği kararı uygulamayan, Anayasa’yı ayaklar altına alan bu ihlale karşı sessiz kalmamalı. Daha önce ne oy kullanmış olursa olsun bütün üyeler oy birliğiyle bu ihlali karar altına almalıdır.
Can Atalay’dan söz ediyoruz ama hep söyledik, bizim meselemiz sadece Türkiye İşçi Partisi’nin bir milletvekillinin uğradığı haksızlığı dile getirmek değil. Bu yargı darbesi aslında ülkede, halkımızın deyimiyle ‘tuz koktu’ noktasına geldiğimizi gösteren örneklerden bir tanesi. Bu koku duyusu öyle bir şeydir ki bir süre sonra artık oradaki o kötü kokuya alışırsınız ve sizi rahatsız etmemeye başlar. Biz o yüzden her seferinde buna alışmayacağımızı göstermek için konuyu gündem haline getiriyoruz. Ama tuzun koktuğuna ilişkin sayısız örneği biraz sonra sizlerle paylaşacağım.
FARUK KOCA’DAN BAHSETTİ, YUSUF YERKEL’İ HATIRLATTI: ‘BU CÜRETİ NEREDEN ALIYORLAR?’
Mesela, geçtiğimiz gece bir futbol maçında, on binlerce insan tribünde, belki milyonlarcası ekranları başında izlerken bir kulüp başkanı sahaya iniyor hakeme yumruk atıyor. Beraberindekiler yere düşen hakemi tekmeliyor. Şu görüntü sanıyorum herkesin gördüğü görüntü artık Türkiye’de. Soma’da maden katliamında evladını kaybeden bir yurttaşa tekme atan o takım elbiseli Beyzade’yi de sanırım hatırlayacaksınız. Şimdi ‘Neden Can Atalay’ı gündem yapıyorum’ sorusunun cevaplarından bir tanesi, belki alakasız gözüken bir konuyla birbirini bağlıyor. Ne kadar benziyor değil mi iki fotoğraf birbirine, yerde yatan bir insana alçakça tekme atan iki şahıs. Mesele şu, bu cüreti nereden alıyor? Hatırlayın, o Yusuf Yerkel denilen şahıs herhangi bir ceza aldı mı? Ne cezası? Arkasından Frankfurt’a ticari ateşi olarak atandı, ödüllendirildi. Soma’da evladını kaybeden insanların hakkını arayan Can Atalay’ı tutuklayıp milletvekili seçilmesine rağmen cezaevinde tutmaya devam ederken, onun hakkını almak için mücadele ettiği aileleri tekmeleyen Yusuf Yerkel’i Frankfurt’a ticari ateşi olarak atarsanız, ‘Ben iktidarım, bana yaslanan bu ülkede istediği her şeyi yapabilir’ derseniz işte kendisi de AKP kurucusu olan Ankaragücü Kulübü Başkanı gibi başka bir beyzade çıkar aynı pervasızlığı yapar. Şunu açıkça söyleyelim. Bu rejim Yusuf Yerkel’ler, Faruk Koca’lar ceza almasın diye, hatta ödüllendirilsinler diye Can Atalay’ı, bizim arkadaşlarımızı cezaevinde esir tutuyor.
‘SİZ Mİ BU ÜLKEYİ ŞİDDETTEN KURTARACAKSINIZ? SİZ Mİ SPORU ŞİDDETTEN ARINDIRACAKSINIZ?’
Şimdi Cumhurbaşkanı’ndan ilçe yöneticisine kadar herkes sırayla hakem Halil Umut Meler’e desteğini açıklıyor, beyanatlar veriyor. Bu beyanatları samimi bulan var mı? Bu beyanatlarda herhangi bir samimiyet var mı? Gerçekten sporda şiddeti, sporu bırakın ülkede şiddeti ortadan kaldırmak gibi bir amacı olduğunu düşünen bir tek yurttaşımız var mı? Açın bakın, her toplumsal olayda, anayasal bir hak olan gösterilerde, protestolarda hep aynı şiddet görüntülerini görmüyor musunuz? Bir işçi ne zaman hakkını arasa, bir madenci ne zaman hakkını arasa sokak ortasında aynı görüntüler, aynı şiddet görüntüleri ortaya çıkmıyor mu? Sonra çıkıyorlar, sözde saldırıya uğrayan hakemin yanındalarmış. Yahu siz ‘Sporda şiddete yönelik düzenleme’ adı altında passolig ile Çalık Holding’in sahibi olduğu Aktif Bank’ı zengin etmek için, sadece size karşı ses yükselten futbol izleyicilerini fişleyebilmek için organizasyonlar yapan bir şebekesiniz. Siz mi bu ülkeyi şiddetten kurtaracaksınız? Siz mi sporu şiddetten arındıracaksınız? Memleketin kaynaklarını, emekçinin üç kuruş parasını, insanların dişinden tırnağından artırdıklarını, mutfak masraflarından kısıp kenara attıklarını üç beş tane yandaşı zengin etmek için kullanan ve buna karşı ses çıkaran vatandaşlara küfür eden, hakaret eden, jandarma ve polisi salan, cezaevlerine atan bir iktidarsınız.
Dün burada İsrail’le ilgili yaptığınız iş birliğini yüzünüze söyleyen milletvekiline neler yaptığınızı tüm yurttaş gördü. Şimdi böyle bir Meclis’i olan, böyle bir parti tarafından yönetilen bir ülkede hangi şiddeti kınama mesajlarını samimi bulabiliriz? Dün Hasan Bitmez’in konuşmasının sonuna doğru tutanaklara ‘AKP sıralarından’ diye geçen ifade, bu meclis açısından yüz kızartıcıdır, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin tümü açısından büyük bir suçtur. En basitinden, ‘Suçun şahsiliği’ ilkesi vardır, ‘Münferit bir vakadır’ diye açığa çıkartmaları gerekirken göreceksiniz koruyacaklar. Hepsi hep beraber o sözleri sahiplenecekler.
YUNUS EMRE GÖÇER’İ HATIRLATTI: ‘BU MUDUR ADALET? İNSANLARIN YÜZÜNE NASIL BAKIYORSUNUZ?’
Devam edelim, sahanın ortasında bir hakemi dövmenin cüretini nereden alıyorlar? Biliyorlar ki kendilerini koruyan bir zırh olacak. Üzülerek paylaşıyorum ama iktidara yakınsanız, iktidarın yandaşıysanız, zenginseniz, paranız varsa, bu ülke mahkemelerinde istediğiniz kararlar çıkıyor. İşlediğiniz bütün suçlar yanınıza kar kalıyor. Buyurun örnek, Somali Cumhurbaşkanı’nın oğlu güpegündüz evine ekmek götürmek için çalışan bir motokuryeyi, Sevgili Yunus Emre Göçer’i katletti. Herkes gördü, açık bir katliam, açık bir cinayet. Ne yaptı iktidar? Birisi sizin ortağınız, birisi siyasi olarak güçlü, öbürü ekmek derdindeki bir motokurye; öldürürsün, verirler pasaportunu, çıkarsın ülkene gidersin. Bu mudur adalet ya? Utanmıyor musunuz? İnsanların yüzüne nasıl bakıyorsunuz? Adaletmiş… Partinin adına adalet koymuşlar, her taraflarından ikiyüzlülük akıyor!
Maalesef Yunus Emre Göçer 6 Aralık’ta yaşamını yitirdi. Ailesine, tüm sevenlerine başsağlığı diliyorum. Ama şu bilinsin: Bu cinayeti işleyenleri, bu cinayeti işleyen katilin kaçmasına yardım edenlerin, emekçiyi sahipsiz görüp ezenlerin sonuna kadar peşlerinde olacağız!
‘ÖZAK İŞÇİLERİNİN MÜCADELESİNİ YÜKSELTMEK İÇİN SEFERBERLİK BAŞLATIYORUZ’
Değerli arkadaşlar, Özak Tekstil işçileri Urfa’da sanayi bölgesinde Tam 17 gündür anayasal hakları için direniyorlar. Sendikalı olmak istiyorlar, Anayasal haklarını kullanmak istiyorlar, evlerine ekmek götürmek istiyorlar, huzurlu mutlu bir yaşamın yolunu arıyorlar. Bunun karşısında sendika başkanını gözaltına almak mı dersiniz, işçilere saldırmak mı dersiniz, işçilerin ailelerini arayıp tehdit etmek mi dersiniz, her tür hukuksuzluk, her tür alçaklık bu arkadaşlarımıza karşı uygulanıyor. Şunu da söyleyeyim, bir tane kotu 2 bin liraya, 3 bin liraya satan herkesin bildiği meşhur marka, bu kıyafetleri üreten işçilerin, bu muameleye maruz kalmasına karşı hiçbir şey yapmıyor. Her gün milyonlarca lira para kazanıyorlar, orada toplasanız 100-150 tane işçinin hakkını vermemek için varlarını yoklarını ortaya koymuş durumdalar. Biz Türkiye İşçi Partisi olarak Birleşik Tekstil İşçileri Sendikası’nın, Özak işçilerinin çağrısını ve mücadelesini yükseltmek için tüm partimize seferberlik çağrısı yapıyoruz. Partili arkadaşlarımız bulundukları illerde ve ilçelerde, bu büyük patron Levi’s mağazalarının önüne gidecekler, oradaki yurttaşlara bu işçilerin uğradığı haksızlığı, o patronun üç kuruş daha fazla para kazanmak için işçilere reva gördüğü bu muameleyi anlatacaklar, bu mücadele ülkenin dört bir yanında yükselecek.
‘SPUTNİK’TE DİRENEN ARKADAŞLARIMIZI YÜREKTEN SELAMLIYORUZ’
Bu vesileyle siz basın emekçilerinin örgütlenmelerinin önündeki tüm engellerin de kalkmasını istiyoruz. Bizim sesimiz bugün iktidar medyası tarafından engellenebiliyorsa, susturulabiliyorsa, onların kanalları, onların gazeteleri, onların televizyonları bu sesi vermiyorsa basın emekçileri örgütsüz olduğu içindir. Basın emekçileri en ağır şartlarda çalışmaya devam ediyorlarsa, günlerce, saatlerce çalışıp karşılığında ay sonunu doğru düzgün getiremiyorlarsa bu basın alanında emekçilerin örgütsüzlüğü ile ilgilidir. Sputnik’te, Gazeteciler Sendikası’nın öncülüğünde direnen arkadaşlarımızı da yürekten selamlıyoruz. Onların bu direnişinin, bu haklı direnişinin sonuna kadar yanında olacağımızı ifade etmek isterim.
‘YURTTAŞLARIN ALIN TERİNİN NEREYE HERCANDIĞINI BÜTÇE TARTIŞMALARINDA MECLİS’E TAŞIYACAĞIZ’
Değerli yurttaşlar, Meclis gündeminde bütçe var. Olağan koşullarda bütçeyi tartışmamız gerekir, olağan koşullarda Türkiye’de halkın büyük çoğunluğunun vergileri ile oluşan kamu bütçesinin iktidar tarafından nasıl sermayeye peşkeş çekildiğini konuşmamız gerekir. Önümüzdeki günlerde alın terimizin, emeğimizin nasıl gasbedildiğini, nasıl kullanıldığını ve nasıl ülkedeki bir avuç zengini daha zengin ettiklerini yurttaşlarımızın bilmesi için veriler paylaşmaya devam edeceğiz. Ama bugün için şunu söyleyeyim: Bu meclisin normalde en önemli yetkilerinden bir tanesi bütçenin hazırlanmasıyken, sadece Türkiye için de değil dünyanın her yerinde Meclis’le bütçe neredeyse yan yana anılırken, Saray Rejimi Anayasa değişikliği ile beraber Bütçe Kanunu’nu mecliste onaylanmaması durumunda bir önceki yılın bütçesinin yeniden değerlenme yoluyla uygulanmasını karar altına almıştı. Bu zaten fiilen Meclis’in yetkilerinin askıya alınması anlamına geliyor. Ama yurttaşlarımızın emeğinin, alın terinin nerelere ve nasıl harcandığını, Saray’daki o lüks hayata, o sermaye çetelerinin servetlerini büyüten operasyonlara ilişkin değerlendirmelerimizi de bütçe tartışmalarında Meclis’e taşımaya çalışacağız.
Yerel seçim gündemine doğru yaklaşıyoruz. Biz yerel seçimlerde de yine Türkiye’deki hakim siyaset anlayışını bir bütün olarak karşıya alan, öncelikli olarak siyasetin aldığı kararlardan yerelde ya da genelde doğrudan etkilenen milyonlarca yurttaşın siyasette izleyici olmaktan çıkartılmasını, sadece seçmen olarak görülmesini reddetmesini ve fabrikadaki işçinin, atölyedeki işçinin, tarladaki köylünün, sokaktaki işsizin, öğrencilerin, gençlerin, herkesin, tüm yurttaşların, hepimizin siyasette daha etkin rol alması için elimizden gelen çabayı sarf edeceğiz. Bunu ilkelerle, prensiplerine ve programına bağlı bir biçimde hayata geçirmeye çalışacağız.
‘GERİDE KALAN SEÇİMDE TİP’E YAŞATILANLARI HATIRLATMAYI GÖREV BİLİYORUM’
Şimdi yeniden ittifaklar konuşulacak, iş birlikleri, güç birlikleri konuşulacak. Bir de geride kalan seçim var, geride kalan seçimde yaşadıklarımız var, geride kalan seçimde Türkiye İşçi Partisi’ne yaşatılanlar var. Bunları da önümüzdeki sürece yol göstermesi için hatırlatmayı bir görev biliyorum. Neden biliyor musunuz? Türkiye İşçi Partisi’ne dönük medya ablukası, ambargosu bir yana, özellikle iktidar mahfillerinden ve maalesef muhalefetin içine sızan iktidar zihniyetinden kaynaklı, geçen seçim dönemi boyunca uygulanan sistematik bir saldırı vardı. Örneğin, biraz önce üzülerek adını aldığımız Yunus Ömre Göçer kardeşimiz gibi bir motokurye arkadaşımızı, biz Eskişehir’de birinci sıradan milletvekili adayı göstermiştik, giremedi meclise. Eskişehir’i mecliste bir motokurye temsil edebilirdi. Giremedi. Neden giremedi biliyor musunuz? Bu siyaseti dizayn etmek isteyen iktidar ve iktidara benzeyen muhalefet içine sızmış manipülatörler, sahtekârlar ‘stratejik oy’ kavramı geliştirdiler. ‘Bu seçim o seçim değil’ dediler ve Eskişehir’deki o motokurye arkadaşımızın seçilmesini engellemeyi de kapsayan bir biçimde, muhalif seçmene ‘Eskişehir’de İYİ Parti’ye oy verirseniz muhalefet daha fazla milletvekili çıkartır’ diye sistematik yalanlar söylediler.
‘İYİ PARTİ’NİN ANKARA MİLLETVEKİLİ ‘OYUMU ERDOĞAN’A VERDİM’ DEDİ’
Sonunda ne oldu? Para, paranın gücü, reklamın gücü, öz eleştiri veriyorum, sesimizin yetmemesi nedeniyle Eskişehir’de İdris Nabi Hatipoğlu isimli İYİ Parti milletvekili adayı meclise girdi. Sonra ne oldu? Tıpış tıpış Adalet ve Kalkınma Partisi saflarına geçti. İşte bakın değerli yurttaşlar, hani seçimden önce çıkıyorlar sizin karşınıza, diyorlar ya ‘Oraya oy vermeyin şöyle olur, buraya oy vermeyin şöyle olur, aman stratejik oy kullanın, aman o oy boşa gider’… İşte Eskişehir’i, Eskişehir’deki emekçileri temsil edecek bir genç işçinin önü böyle kesildi. Ve o sizin değerli oylarınız, kıymetli oylarınız ile milletvekili seçilen kişi bugün sizin tam karşısında durduğunuz Adalet ve Kalkınma Partisi saflarında yerini aldı. Utanarak söylüyorum, İYİ Parti’nin Ankara ikinci bölgeden birinci sıra milletvekili, bir canlı yayında çıktı, dedi ki ‘Ben Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’a oy verdim’. Şimdi kim kimi arkadan hançerledi?
ANKET ŞİRKETLERİNE ÇAĞRI: ‘ARAŞTIRSINLAR DA BAKALIM, DAHA KAÇ TANE ADNAN BEKER VAR?’
Yurttaşlara sesleniyorum, işte değiştirmemiz gereken siyaset düzeni bu. Aklımızdan, yüreğimizden geçeni, aslında bu ülkenin yüzde 99’unun çıkarlarına uygun olanı hep birlikte yüksek sesle haykırmalı ve insanların, yurttaşlarımızın, kardeşlerimizin, arkadaşlarımızın o talepler etrafında, o ilkeler etrafında, doğrunun arkasında toplanması için çaba sarf etmeliyiz. ‘Bugün o gün değil’, ‘Bu seçim o seçim değil’, ‘Şimdilik buna gözümüzü kapatalım’ dediğimiz her gün, böyle sahtekarlıklarla karşı karşıya kalmaya devam edeceğiz. O yüzden, yerel seçime giderken iş birliklerine açık olduğumuzu söyledik, güç birliklerine açık olduğumuzu söyledik, ama her şeyin üstüne yurttaşın çıkarı, ülkenin çıkarı ve doğruyu, haklıyı her hal ve şartta savunmayı koymamız gerektiği bir kez daha ortaya çıktı.
Bir de şu anket şirketleri… Kuşkusuz işini iyi yapanları tenzih ediyorum, ama yürekli bir anket şirketi varsa bir şey rica ediyorum. Şu sözde muhalefet saflarından seçilen milletvekilleri arasında bir araştırma yapsınlar da bakalım daha kaç tane Adnan Beker var? Muhalif seçmenin oylarıyla milletvekili olanlar arasında, Cumhurbaşkanlığı seçiminde halka söylediğini yapan kaç kişi var? Onu da görmek istediğimizi paylaşıyorum.”