Atayurt Gazetesi -
$ DOLAR → Alış: / Satış:
€ EURO → Alış: / Satış:

“YA BENİM GİBİ DÜŞÜNÜR, YAZARSIN YA DA HAPİS YATARSIN” İSTİBDAT YAZISI

Halil Yılmaz Hıtmiye
Halil Yılmaz Hıtmiye
  • 29.06.2022
  • “YA BENİM GİBİ DÜŞÜNÜR, YAZARSIN YA DA HAPİS YATARSIN” İSTİBDAT YAZISI için yorumlar kapalı
  • 388 kez okundu

               Antakya – Atayurt Gazetesi

Şiirlerinin her sözcüğü kurşun gibi delici, her dizesi kılıç gibi kesici olan Vatan ve Hürriyet şairi Namık Kemal; 48 yıllık kısacık yaşamının büyük bir kesitini, Kızıl Sultan Abdülhamit’in zindanlarında, sürgünlerde geçirir.

Abdülhamit’in “Kan Kızıl Bahçe” İstibdat Devri Saadetinin temellerine ektiği Vatan Sevgisi, Özgürlük ve Bağımsızlık Aşkının tohumları; Çanakkale’de Mustafa Kemal olmuş, Türk Ulusunun karanlık yazgısını aklaştırmıştır.

Ellerinden, Eteklerinden, sakalından, kan ve zulüm akan Kızıl Sultan Abdülhamit’in 30 yıllık; Hafiyeliğinin – Curnalcılığının, İşkencenin, Zulmün ve Sürgünlerin Egemen Olduğu İstibdat Dönemine; küçücük bedeninin vatan sevgisi, Hürriyet dolu Kocaman Yüreğiyle bakın nasıl meydan okuyor Namık Kemal:

“Zalim olsa ne rütbe bi-perva (Zalim Cellat Ne Kadar Pervasız – Acımasız Olursa Olsun) // Yine bünyad-ı zulmü (Zulüm Binası) biz yıkarız // Merkez-i hâke (Yerin, Dünyanın Merkezi) atsalar da bizi // Küre-i arzı (Yer Küresini) patlatır çıkarız.

 “Ne mümkün zulm ile bidat ile imha-yı hürriyet? // Çalış, idraki kaldır, muktedirsen âdemiyetten!”: Kişioğlunun doğuştan getirdiği düşünme hakkı hürriyetini; zulüm ve baskı ile ortadan kaldırmak insanlık tarihide mümkün olmamıştır. Senin (Abdülhamit), gücün varsa – yetiyorsa; insandan düşünme yeteneğini kaldır.

Unutma ki, insanoğlunun düşüncesini baskı ve sansür ile ortadan kaldırmayı hiçbir diktatör başaramadı.  İşte bu nedenle insanın düşünebilme yeteneğinden doğan hürriyetini yok etmek olanaksızdır.

İnsan vücudunun bütün organlarının kullanımı; kişinin kendisine ait ve evrensel insan Hakkıdır. Onu, insan yapan düşünebilme yetisi – düşüncesidir.

Çıkarılacak kanun teklifi sosyal medyaya ve Basına yeni düzenlemeler getiriyor. Yasa, özlemini çektikleri Abdülhamit’in, bütün hak ve özgürlüklerin yasaklandığı monarşizme, despotizme – İstibdat dönemine dönüş yasasıdır.

İki Türkiye büyüklüğünde: Bir milyon 580 bin m2 toprak kaybeden… Sözde ‘ULU’ Kızıl Sultan Abdülhamit’i; Atatürk’le kıyaslamak, yarıştırmak hadsiz ve hafifliğine düşen Osmanlı sevici Bakiyeleri: Ülkeyi siyasi ve sosyolojik olarak, Kızıl Sultanın İstibdat dönemine dönüştürmek için derinlikten – çağın gerçekliğinden çok uzak –  sığ düşünsel fantezilerinden başka bir şey değildir bu sansür yasası.

Bu İstibdat yasası insanın, insan olma yeteneği düşüncesini – aklını mühürlemektir. “Ben ki 7 Cihan Muktediri, Senin Yerine Düşünürüm Ya da Benim Gibi Düşünmek ve Yazmak Zorundasın” yasası, insan düşüncesine – onuruna vurulacak bir kelepçedir.

Siyaset kurumu ülkeyi Mülkü Süleyman’ı, yurttaşları kulu, bir tarikatın Müritleri gibi sürüye sayıyor. Bindirilmiş bir kıta gibi tek ses, tek nefes: Marş marş, uygun adııımmm ileri! Rap, rap, rap… Olmadı, geriye – Ortaçağa dön, şimdi ileri!

Bu sansür yasası, tüm Basını ve çalışanlarını tarikatlaştırma tornasından geçirmeyi amaçlıyor. Çünkü her tarikat ve Cemaat, içine çekip yaşayan ölüye çevirdiği müridini; insanlıktan çıkarır ve kendi ‘Magma Cehenneminde’ eritir, ona yeni bir şekil ve ruh verir. O mürit sadece nefes alan, yiyen, yürüyen, gezen bir canlı… Sahibinden başkasının sesini duymayan, sormayan, sorgulamayan, kendi kendine düşüneme ve konuşma yetisi elinden alınmış bir mahlûk, bir Mankurt, formatlanmış bir bilgisayardır.

Bu yasanın asıl amacı gittikçe çekilmez olan – kemiklere dayanan hayat pahalılığı, ekonomik çöküntü gibi gerçekleri yayan, yazan, anlatan görsel ve işitsel; Halkın konuşan ağzı, gören gözü, işiten kulağı bütün basını susturmak; Biat etmeyenleri, Hapis ile cezalandırmak yasasıdır.

Oysa Gazetecinin görevi, birilerinin yayımlanmasını istemediği haberleri, halk adına; basının etik kuralları içinde kalarak yazabilmektir.

Basın özgürlüğü – Basın emekçileri demokrasinin, Hukuk’un, yurttaşın hakkının korunmasının bekçisidir.

Basın, Halkın haber alma hakkının sorumluluğu içinde; Siyasi İktidarın halkın – kamunun yararına olmayan uygulamalarını haberleştirmek ilkesinden hareket eder.

Albert Camus “Basın İktidarın ve Paranın Gücüne Bağımlı Olmadığı Zaman Özgürdür” der.

Tarihten ders çıkarma yetisini kaybetmiş, onu doğru okumasını bilmeyenler; sığ – Ortaokul tarih bilgisiyle yeni tarih yazabileceklerine ve hatta tarihi tersine – eskiye çevirebileceklerine inanırlar.

Yana, yandaşa dağıttıkları Cüluslar, Lale Devrinin Boğaz ve Göksu Kayık Sefaları, Helva Geceleri, Has Bahçelerde eğlencelerinin sonucu: Doların yükselmesinden, enflasyonun başını alıp gitmesinden daha çok; dünya gıda krizine giderken, üretimden koparılan Halkın karşılaşacağı asıl tehlike; kıtlığın getireceği açlık kıyametidir. 

Siz, Abdülhamit seviciliği İstibdadını, Suriye’de ve ülkemizde egemen kılmak istediğiniz Emevi sapkın düşüncesi İhvancılığı bırakın; yarattığınız, adım adım gelmekte olan asıl açlık kıyametini düşünün.

Doğa, toplum, ekonomi, sosyal ve siyasal yaşam; bir birini tamamlayan bir bütünün değişim, dönüşüm ve etkileşim yasasının kaçınılmaz döngüler bütünüdür.

Bu bütünsel döngünün etkileşim ve tepkimesi; ekmeğine Kan doğradığınız, Halkın ekmek kavgasının öfkesi; deprem gibi, sel gibi, yangın gibi, önü alınamaz sosyal çalkantıları getirir, unutmayın BEYLER!

Halil Yılmaz Hıtmiye

Eğitimci – Şair – Yazar

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

YORUM YAZ