Cumhuriyet Halk Partisi Hatay Milletvekili Nermin Yıldırım Kara, 5 Aralık Kadın Hakları Günü kapsamında yazılı bir basın açıklamasında bulundu.
Türkiye’nin kadın hakları konusundaki öncü geçmişine dikkat çeken Hatay Milletvekili Nermin Yıldırım Kara açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
“Kadınlara seçme ve seçilme hakkı konusunda Türkiye’nin istisnai rolü ne kadar vurgulansa azdır. ‘Demokrasinin beşiği’ sayılan pek Batı ülkesinde, ancak İkinci Dünya Savaşı sonrasında, kadın mücadelesinin büyük bedeller ödeyerek elde edebildiği bu hak, Cumhuriyet Halk Partisi ve Mustafa Kemal Atatürk tarafından, çağdaş uygarlık mücadelesinin bir aşaması ve gereği olarak tanınmıştı. Kadın-erkek eşitliğini gündelik yaşamında, toplumsal düzeninde ve en önemlisi dünya görüşünde temel değer olarak benimsemeyen bir düzeni, çağdaş bir düzen olarak kabul edemeyiz. Bu nedenle, kadın haklarına yönelik açık veya örtük saldırılar, bu kazanımlardan taviz vermek de çağdaş cumhuriyetten taviz vermek demektir.
Seçme-seçilme hakkının elde edilmesinden 91 yıl sonra dahi Türk kadını hak ettiği yüksek mertebeye ulaşabilmiş değil; ekonomik, kültürel, sosyal, siyasi alanda aşmamız gereken çokça engel var. Kadınlar, her şeyden önce, çalışma yaşamında büyük bir eşitsizliğe maruz kalmaktadır: Kadınların iş gücüne katılım oranı yüzde 35’tir, bu oran hala OECD ülkeleri arasındaki en düşük oranlardan birisidir. DİSK’in konuya dair raporuna göre, çalışabilen kadınların da ortalama hanehalkı geliri, erkeklerin gelirine kıyasla yüzde 27 oranında daha düşüktür. Çalışma çağındaki 33 milyon kadının sadece 6 milyonu kayıtlı olarak çalışırken, benzer bir nüfusu bulunan çalışma çağındaki erkeklerin 15 milyonu kayıtlıdır. Net asgari ücret alan erkek çalışanların oranı yüzde 48 iken kadınlarda bu oran yüzde 58’dir.
YILDIRIM KARA: KADINLAR ÇALIŞMA YAŞAMINDA ‘GEÇİCİ İŞÇİ’ OLARAK GÖRÜLÜYOR
Kadınların iş yaşamında baskıya ve sömürüye ne kadar açık olduğunun güncel ve acı verici bir örneği, Kocaeli’nde yaşanan fabrika yangınında görülmüştür. Hayatını kaybeden 7 emekçinin 6’sı kadın ve kız çocuklarıydı; güvencesiz koşullarda, sigorta girişleri bile yapılmamış biçimde çalıştırılıyorlardı. Kadınlar, çalışma yaşamında güvenilmez, işi bırakıp gitmeye her an hazır, bu nedenle mümkünse fazla hak tanınmaması gereken bir ‘geçici işçi’ gibi görülüyor. Güvenliklerinin sağlanmasına, haklarının ödenmesine bile gerek görülmüyor, böyle bir kaygı duyulmuyor.
Kadınların can güvenliği yok; AKP ise böyle bir sorunu tanımadığı için ya yargı cezai yaptırımlar konusunda caydırıcı kararlar almıyor ya da kolluk güçleri kadınları korumakta gerektiği kadar hızlı davranmıyor. Kadın Cinayetlerin Durduracağız Platformunun kayıtlarına göre, yılın ilk 6 ayında öldürülen kadın sayısı 136; eylül ve ekim aylarında öldürülen kadın sayısı ise 39’dur. Daha geçtiğimiz günlerde, geçen sene İstanbul, Beyoğlu’nda kamuya açık bir alanda, bir kadına sokak ortasında taciz girişiminde bulunmuş iki zanlının duruşması görüldü; zanlılar serbest bırakıldı. Aleni biçimde işlenen bir suçu cezalandırmayanlar, kadına yönelik şiddeti durdurma konusunda samimi olduklarını iddia edemezler; etseler bile ikna edici olamazlar.
AKP’nin toplumsal sorunlara getirdiği çözüm önerileri, genellikle birtakım muğlak kavramları bugüne taşımak, bugünün meselelerini dünün bakış açısıyla çözmeye çalışmaktan ibaret kalıyor. Milli Eğitim Bakanlığı bu çelişkili yaklaşımın örneklerini sergilemekte adeta öncü bir rol üstleniyor. Kız öğrencilerin götürüldüğü bir etkinlikte, artık bayat bir slogana dönüşmüş olan ‘Kadının esas yeri evdir’ konulu nutuklar çekiliyor, kadınların can güvenliğini korumanın yolu olarak kadınların evden mümkün olduğunca çıkmamasına işaret ediliyor.
YILDIRIM KARA: CUMHURİYET KADIN HAKLARIYLA TAÇLANABİLİR
Kadın hakları, cumhuriyetçiliğin yurttaş eşitliği fikrinden ayrı düşünülemez. Kadını ve erkeği önce ayıran, sonra aralarında bir tahakküm ilişkisi kuran bir yönetim anlayışı Türkiye Cumhuriyetine yakışmıyor. Kadın mücadelesinin giderek yükselmesi de bu yönetim anlayışına karşı oluşan muhalefetin ne kadar güçlendiğini, kök saldığını gösteriyor. Saydığımız bütün sorunlar ancak cumhuriyetin kurucu felsefesine dönüşle, Türk kadınını toplumsal hayatta başı dik biçimde görmek isteyen Atatürk’ün mirasına sahip çıkmakla çözülebilir.
Kamuoyunda ara sıra cumhuriyetin demokrasiyle, yeni bir anayasayla taçlandırılması gerektiği gibi görüşler çıkıyor. Biz de diyoruz ki cumhuriyet, her şeyden önce, kadın haklarıyla, kadınların toplumsal hayatta daha görünür olmasıyla taçlanabilir. Kadınların öldürülmediği, eşit işe eşit ücret aldıkları, ‘Sokağa çıkarsam ne olur?’ endişesi yaşamadığı bir cumhuriyeti kurma mücadelemiz bundan sonra da devam edecek.”






