TÖB SEN: Söyleyecek sözümüz, değiştirecek gücümüz var, Kadınlar mücadeleyle özgürleşecek!
Tüm Öğretmenler Birliği Sendikası Kadın komisyonu Başkanı Sevgi Paşa Albak, kadınların mücadeleyle özgürleşeceklerini söyledi.
8 Mart Dünya Kadınlar gününde Antakya Köprübaşında basın açıklaması yapan TÖB SEN üyeleri adına açıklamayı okuyan Sevgi Paşa Albak, şu ifadelerde bulundu:
“Dokuma işçisi kadınlardan günümüze 8 Mart “Dünya EMEKÇİ Kadınlar Günü; Emeğimizi sömüren düzene karşı direnisimizin sembolüdür.Direnen tüm emekçilerin bir kez daha saygıyla anıldığı gündür. Mücadelelerine , çektikleri acılara, bedeller ödeyerek kazandıklarına selam çakmaktır. Kavgayı daha da ileri taşımaktır
Selam olsun; 8 Mart’ı direnişlerde yaşatan yiğit kadınlarımıza selam olsun, yarınların özgür ve adil günlerin müjdecisi kadınlarımıza. Tarlada, evde, fabrikada, okulda, emeği sömürülen, yoksulluğa, işsizliğe, güvencesizliğe mahkûm edilen emekçi kadınlara, Türkiye’nin dört bir yanında direnen tüm işçi, emekçi kardeşlerimize, Selam olsun!
8 Mart 1857’de, New York’ta, 40.000 dokuma işçisi , çalışma saatlerinin kısaltılması, insanca yaşam koşulları, daha iyi ücret için greve gider. Polisin işçilere saldırması, işçilerin kendilerini fabrikaya kilitlemesi ve ardından çıkan yangında 129 dokuma işçisi kadın diri diri yanarak yaşamını yitirir.
Bu olayın etkileri ve hak arayışlarının devamı neticesinde 8 Mart’ın Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü olarak ilan eder. Bu tarihten itibaren 8 Mart, direnen bütün emekçiler için bir şiar olur.
Bizler, yüzyıllardır kapitalizme ve feodal erkek egemen, gerici sisteme karşı mücadele ediyoruz. Mücadelemizin bugün geldiği yer, haklarımızı alana kadar alanlarda olma kararlılığımız, 164 yıl önce New Yorklu dokuma işçisi kadınların yaşamları pahasına başlattığı isyanın bir mirasıdır. Biz bu mirası evlerde, işyerlerimizde ve sokaklarda büyüterek sürdürüyoruz.
164 yılda pek çok şey değişti. Ama hala, ekonomik ve siyasi istikrarsızlıkların neden olduğu ne varsa en ağır biçimiyle bizler yaşıyoruz. Bir yanda güvencesizliğin, yoksulluğun ve işsizliğin; diğer yanda yok saymanın, ırkçılığın meşru kıldığı şiddetin etkilerine doğrudan biz maruz kalıyoruz. Ama 8 Mart’larla bugüne taşınan ve geleceğe taşınacak mücadelemiz ve kararlılığımız tüm bunları alt edebilecek, bir alternatif yaratacak güçte olduğumuzu gösteriyor.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ KALDIRILAMAZ
Sadece geçen yıl 300 kadın öldürüldü 171 kadının ölümüde şüpheli bulundu. Geçtiğimiz 2 ayda 37 kadın öldürüldü.İstanbul Sözleşmesi, tek başına yeterli olmasa da kadına yönelik şiddet konusunda bağlayıcılığa sahip ilk uluslararası sözleşmedir. Sözleşme 11 Mayıs 2011’de İstanbul’da imzaya açıldığı günden bu yana maalesef siyasiler tarafından tartışılmış ve iktidar bu sözleşmeyi dönem dönem tartışmaya açmıştır.
İstanbul Sözleşmesi’nin en önemli özelliği, kadınlara yönelik her türlü şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin standartlar öngören ve Avrupa ülkelerini hukuki olarak bağlayan ilk belge olmasıdır. “
Kadınlar ve erkekler arasında hukuki ve fiili eşitliğin gerçekleştirilmesinin kadına yönelik şiddeti önlemede anahtar bir unsur olduğunu benimseyen Sözleşme, kadınlara yönelik her türlü ayrımcılığı da yasaklamaktadır.Bu yüzden kazanım olan İstanbul sözleşmesi yok sayılamaz ve kaldırılamaz.
Kadın sorununu yaratan, insan emeğinin sömürüsü üzerine kurulu sistemin kendisidir. Ve bu sistem sömürürken cins, ırk, din, dil ayrımı yapmamaktadır.
Bu yüzden biz diyoruz ki; kadın sorununa ve kadın mücadelesine sınıfsal bakmak zorundayız. Kadın sorununu sadece erkeğin sömürüsüne, ev köleliğine, cinsel tacize, namus cinayetlerine indirgemek; mücadeleyi sadece kadının ekonomik özgürlüğünü kazanması, miras paylaşımında eşitlik, kızların okutulması ekseninde örgütlemek, sınıf mücadelesinden kopmaktır. Bu mücadele anlayışı kadını asla özgürleştirmez. Kadını özgürleştirecek olan, sınıf temelli örgütlü mücadeledir.
Kadın; tüm ekonomik, feodal, kültürel, siyasal baskılara karşı çıkarak; düzenin dayattığı statüleri, kendisine uygun gördüğü kalıpları yıkarak; düzene karşı kendi iradesini hakim kılarak, hayatın her alanında söz ve karar hakkını söke söke kullanarak sisteme karşı dişe diş vereceği mücadeleyle özgürleşecektir.
Tıpkı Nazi faşizmine başkaldıran Tanya gibi. Tıpkı devrimci düşüncelerinden dolayı yoldaşı ile birlikte katledilen Rosa Lüxemburg gibi. Tıpkı “ Kadının özgürlüğü, tüm insanlığın özgürlüğü gibi, yalnızca emeğin, sermayenin boyunduruğundan kurtulmasıyla olacaktır.”diyen Clara Zetkin gibi. Tıpkı Filistin direnişinin simgesi Leyla Halid gibi.Her emek direnişinde bende varım diyen6 gün önce kaybettiğimiz Sayıştay hakimi Perihan Pulat gibi
Bizler, güvenceli iş güvenceli gelecek istiyoruz. Emeğimiz, özgürlüğümüz için, adalet istiyoruz. Kadın, mücadeleyle özgürleşecektir. Kadın, en az onun kadar sömürülen, şiddete uğrayan, işsiz bırakılan erkek yoldaşlarıyla omuz omuza vereceği mücadeleyle özgürleşecektir.
Kalûbeladan beri zulüm ve zalimler hep vardı .Bir de bu zalimlere karşı var gücüyle direnen yürekli ,onurlu emekçiler vardır ve hep var olacaklardır.
Hem ne demiş şair “Bitmedi sürüyor o kavga ve sürecek yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek….”Bugünlerden geriye, bir yarına gidenler kalır bir de YARINLAR İÇİN DİRENENLER” diye de eklemiş.
Erkek egemen;gerici,feodal kapitalist düzenine karşı her türlü baskı, şiddet, sömürü, cinsel tacize, işkenceye karşı direnişleri sürdüren kadınlara ve Tarih boyunca zulme karşı gelmiş ve halen gelen tüm direnişçilere saygılarımla
Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü! Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz!