ANADOLU, ONULMAZ SEVDAM (1/2)
- 12.10.2020
- ANADOLU, ONULMAZ SEVDAM (1/2) için yorumlar kapalı
- 464 kez okundu
Antakya – Atayurt Gazetesi
Bir anne kucağı gibi cömert, koruyucu, kucaklayıcı, sarıcı, sarmalayıcı Anadolu’yu; bir makale boyutunda anlatmaya – anlatabilmenin olanaksızlığına soyunmam ürkütüyor Beni.
Bir söyleşimizde dostum, yoldaşım Şenol EYÜBOĞLU: “Halil Abi! Senin bitmez, tükenmez bu Anadolu aşkına – tutkuna imreniyorum. Bu sevdanın sebebi nereden geliyor?” diye sormuştu.
Ben de Şenol Beye: “Bak dostum, bak Kardeşim! Bu topraklar – Anadolu: Batı’nın Haçlı Seferlerine, 1918 emperyalist işgallerine birlikte karşı koymuş, Kürt ve Türk Halklarının 1000 yıldır birlikte at koşturan… Koyun koyuna, can cana şehit düşüp yatan atalarının kara ve kanlı sevdalarının toprağıdır” demiştim.
Anadolu, kadim tarihi boyunca hırçın bir deniz… Yüksek, yalçın dağlarıyla haremilere boyun eğmez, geçit vermez, direngen ve Asi… Ve 1000 yıldır, Kürt ve Türk halklarının bir orman gibi kardeşçesine yaşadığı topraklar…
Anadolu bütün zamanlarda, her gören hareminin ele geçirmek için düşlerini süsleyen; içini, en içini acıtan güzellikleri, zenginlikleri kendinde toplamış… 17 uygarlığın yaşandığı, dünyanın en büyük mezarlığı, açık hava müzesidir.
Bu mezarlık, bu müze: Biz, Türk ve Kürt – Türkiye Halkının ortak tarihimizin, ortak tarlasıdır. Bu topraklar – Küçük Asya: Biz, birlikte bu topraklara ne selvi boylu fidanlar, masal gibi ne kara sevdalar gömdük, ne destanlar yazdık uğruna.
Uğruna destanlar yazan ve Kefensiz Yatan Atalarımız: Bizim zillerimizi besleyen ana sütü gibi helal Can Suyumuz – Özsuyumuzdur.
Ey Halkım! Şimdi Bizi, zillerimizden koparmak; beslendiğimiz özsuyumuza ağı katmak, zehirlemek istiyorlar, unutma.
Anadolu nice İmparatorların, Kralların, Şahların ve Padişahların kanlı ve kirli kılıçlarını; gözyaşı gibi berrak, iyotlu, tuzlu sularında yıkadığını – temizlediğini sandığı; üç tarafı denizlerle çevrili, bir acayip, afat güzel memleket…
Dicle ve Fırat boylarından sonra, insanlık ve uygarlık tarihinin ana yurdu – çok farklı kültürlerin yaşandığı bir masal diyarı… Düşmanı, haini bol… Dost, etli, bereketli, kanlı, gizemli ve soylu topraklar…
“Dörtnala gelip Uzak Asya’dan // Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan // Bu memleket Bizim.// Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak // Ve ipek bir halıya benzeyen toprak // Bu cehennem, bu cennet Bizim.
Nazım’ın dediği gibi bu soylu, bu namuslu topraklar; Cenneti ve Cehennemiyle Bizim, Hepimizi…
Karanlık çağların öncesizliğinden – sonsuzluğa, huysuz deli taylar gibi çılgınca akacak; soğuk, serin derelerin kucaklaştığı, Atatürk’ün ışıklı yarınlarına – uygarlığa akan ulu ırmakların suladığı bahçenin, bin bir renkte açmış çiçek bahçesidir Anadolu. “Sibela – Kibella” Ana’nın ulvi ve cömert coğrafyası…
Kancık kasığından türememiş, babası belli; namuslu Anadolu anasının doğurduğu hangi onurlu evlat uğruna ölmez ki Anadolu’nun. Ben nasıl sevmem, nasıl âşık olmam bu ana kucağı gibi sıcak, güvenli; yar kucağı gibi yumuşak ve namuslu koyak topraklara…
Bu Bendeki Anadolu’nun, Mezopotamya’nın dinmez yürek sancısı: Eritilmiş bir avuç kurşun gibi; içimden de içeri, iliklerime damla damla sızan bir onulmaz sevdadır. Akasya saçlı güneşe ulaşmak, onu kızıl saçlarından tutmak, Halil İbrahim Sofrası yapıp paylaşmak gibi onulmaz sevdam… Her gün kat kat harlanacak, bayrak olacak; bu sevdanın kor ateşinin yangını, zalimin zulüm tahtını yakacak ve yıkacaktır.
Zehir zemberek bunca acının içinde yetişen: Serinden geçen, fakat baş eğmeyen yiğit, yağız, selvi boylu, yürekli, onurlu, dik duruşlu; Gök Bir Ekin Gibi Biçilmiş yurtsever evlatları: Pir Sultan Abdallar, Tevfik Fikretler, Namık Kemaller, Nazımlar, Taylanlar, Kaypakkayalar, Denizler, Mahirler diyarı Anadolu…
Ben de bu topraklarda büyüdüm, bu toprakların çocuğuyum, Anadolu’yum – Kendi Kendime aşığım. Çünkü ufkumu bu topraklar açtı, bilincime ışık oldu Anadolu. Kendimi, Halkıma – ulusuma ve Mustafa Kemal gibi bir dehaya borçlu olduğuma ve bu borcun ödenmesi olanaksız bir borç olduğuna inanıyor, iman ediyorum.
Yaşamımın atar damarı, varlığımın anaç toprağı; yüreğimin, bilincimin izleği, bereketli bu coğrafya; uygarlıkların bütün renkleriyle örülmüş, üzerinde herkesi kardeşçe sığacak sevgi halısı Anadolu…
Ahmet YESEVİ’NİN öğretisi – Tasavvufun tohum olup ekildiği… Kısrak yelesi, kız saçı gibi harman harman ekin olup ürüne durduğu… Buğdayın un, unun kutsal ekmek olduğu bitek toprakların; Harran’ın, Çukurova’nın, Konya’nın, Sakarya’nın, Muş ve Amik Ovalarının adıdır Anadolu.
Anadolu benim en onulmaz, en soylu sevdamdır dostlar. Bu, Ben de devası olmayan – onmayan bir hastalıktır “Anadolu Aşkı.” Bu aşk, aşkların en ulvisi, Beni Benden eden en gizemlisi, en büyülüsü…
Benzemiyor bu aşk, başka hiçbir aşka, hiçbir sevdaya benzemiyor Anadolu aşkı, sevdası.
Halil Yılmaz HITMİYE
Eğitimci-Şair-Yazar
- A’sından Z’sine ÇÖKÜŞ - 21 Ağustos 2024
- CHP’YE 2. KEZ YÜKLENEN TARİHSEL SORUMLULUK - 15 Nisan 2024
- CÜLUSLARA– KAYIK SEFALARINA- HELVA GECELERİNE KARŞI; HALKIN DEMOKRATİK DEVRİMİ - 8 Nisan 2024
- HALKTAN BİRİ, DR. HÜSEYİN AKSOY - 3 Mart 2024
- SÜMER UYGARLIĞININ ACI SONU- YIKILIŞI - 27 Kasım 2023
- ORTADOĞU’DA SON TANGO - 22 Ekim 2023
- TÜRKİYE’YE ÖZGÜ BİR REJİM: BONAPARTİZM - 18 Temmuz 2023
- HATAY ÜZERİNE KİRLİ OYUNLAR - 6 Temmuz 2023
- ÖLÜMSÜZ MESLEK: YALAKALIK - 31 Ocak 2023
- ÜRETİM, PAYLAŞIM ve DÜNYA DÜZENİ - 27 Ocak 2023