Defne Halk insiyatifi su zammının geri alınması için dava açtı
Defne Halk insiyatifi, HAT SU Genel Müdürlüğünün yaptığı su zammının geri alınması için dava açtığını belirtti.
İnsiyatif Sözcüsü Enis Koku, suyun yaşamsal bir hak olduğu için ticaretinin yapılamayacağının altını çizerek, dün Hatay Adliyesi önünde basın açıklaması yaptıklarını ve konuyu idare mahkemesine taşıdıklarını belirtirken, yaptıkları basın açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
Hatay büyükşehir Belediye Meclisi HATSU’nun talebi üzerine 01-Ağustos-2020 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yeniden üçüncü kez %20 oranında zam yapmıştır. Daha önce yapılan zam için binlerce İmza toplanmış ve büyükşehir belediyesine verilmiş olmasına rağmen yetkililer bu imzalara cevap verme zahmetinde dahi bulunmamıştır. Bizler toplanan imzalar karşısında yapılan hatadan dönülmesini beklerken HATSU’nun talebi üzerine Hatay Büyükşehir Belediyesi Meclisi bu kararı almakla halkın talebinden ve beklentilerinden ne kadar uzak olduğunu tekrar göstermiştir.
Su her canlı için en temel hak olan yaşama hakkının sürdürülebilmesi için önemlidir ve yaşamsal bir önem taşımaktadır. Ve bu hak uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmıştır. Belediyeler ve/veya diğer yerel yönetimler bu hizmeti halka ücretsiz sağlamakla yükümlüdür. Temiz içilebilir su insanca ve sağlıklı yaşamın en temel koşuludur. Bu nedenle temiz suya erişim hakkı yaşam hakkının zorunlu unsurudur. Dünya sağlık örgütü, temiz suyun bütün koşullardan bağımsız bireylere mutlaka ulaştırılması gereken bir sağlık hizmeti olduğunu ifade etmiştir. Ayrıca evrensel tüketici haklarının başında tüketicilerin en temel gereksinmesi olan yeterli ve sağlıklı suya erişim hakkı vardır. Bütün bu düzenlemelerden anlaşılıyor ki “sağlıklı ve yeterli suya erişim hakkı” en temel insan haklarından bir tanesidir. İnsan sağlığı ve yaşamının maliyet hesabı yapılamayacağı gibi suyun da maliyet hesabı yapılamaz.
“Sağlıklı, temiz ve yeterli suya erişim hakkı”, merkezi ve yerel yönetimleri halkın ödeyebileceği, güvenli ve sağlıklı içme suyuna erişimini sağlamakla yükümlü kılmaktadır. Sağlıklı, temiz ve içilebilir suya erişim için gerekli ekonomik ve sosyal şartları yaratacak politikalar ve stratejiler geliştirirken bunun maliyeti vatandaşa yüklenmemelidir.
Büyükşehir Belediyesinin Hukuk önünde hesap vermesini değil halkın önünde hesap vermesini isterdik. Çünkü onları oraya bu halk taşıdı. Fakat 10 aydır dilekçemize yanıt vermeyen ve halkın taleplerine kulak tıkayan bu yönetim bize başka bir çıkış yolu bırakmamış ve yargı yoluna başvurmak zorunda bırakmıştır.
BU ZAMMININ GERİ ALINMASI İÇİN AÇILAN DAVANIN DİLEKÇESİ
HATAY İDARE MAHKEMESİNE
DAVACI : Enis Koku-35074541616
Harbiye M.Yedi Sultan C.No:11/2 Defne /Hatay
VEKİLİ : Av. Şükran Dağ Cabir
Yeni M.Sivas Şehitleri C. Dalgıç Apt. Z. Kat No: 5 Samandağ/Hatay
DAVALI : Hatay Su Ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü
Akasya M. 89.S: No:16/1 Mara Yiğit Apt. B Blok Antakya/Hatay
DAVA KONUSU :Davalı kurum HATSU Genel Kurulu’nun 21 .07.2020 ‘de aldığı , 01.08.2020 tarihi itibariyle geçerli olmak üzere 2019 yılı ücret tarifesinin %20 arttırılarak 2020 ücret tarifesinin belirlenmesi ve bundan sonraki yıllar için de 01.01.2020 tarihi tibariyle ÜFE-TEFE oranlarının ortalamasının alınarak uygulanmasına ilişkin 7 nolu kararın ve eki ücret tarifesinin öncelikle yürütmesinin durdurulması, yargılama sonunda iptali talebidir.
ÖĞRENME TARİHİ : Genel Kurulun 21.07.2020 tarihli kararı basında çıkan haberlerden 22.07.2020’de öğrenilmiş olup dava açma süresinin sonu adli tatile denk düşmüştür.
AÇIKLAMALAR : Davalı kurumun 21 .07.2020 ‘de gerçekleşen genel kurulunda 01.08.2020 tarihi itibariyle geçerli olmak üzere 2019 yılı ücret tarifesinin %20 arttırılarak 2020 ücret tarifesinin belirlenmesi ve bundan sonraki yıllar için de 01.01.2020 tarihi tibariyle ÜFE-TEFE oranlarının ortalamasının alınarak uygulanmasına ilişkin 7 nolu kararı almıştır. İptal talebine konu karar 37 kabul oyuna karşılık 31 oyla red edilmiştir.
1- Su hakkı, en temel insan hakkıdır, uluslararası sözleşme ile güvence altına alınmıştır. Temiz ve içilebilir su, insanın sağlıklı ve insanca yaşamının en temel koşuludur. Bu nedenle suya erişim hakkı ya da kısaca su hakkı yaşam hakkının zorunlu bir unsurudur. Bu kapsamda, su hakkı İnsan Hakları Bildirgelerinde ve diğer uluslar arası sözleşmelerde ve iç hukuk metinlerinde bu başlık altında düzenlenmemiş olmasına karşın yaşam hakkını düzenleyen tüm hukuk metinlerinin aynı zamanda su hakkını da güvence altına aldığının kabulü gerekmektedir.1994 Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı Eylem Programında herkesin yeterli standartlarda yaşama hakkı içinde su ve sağlığın korunması da yer almıştır. 1999’da Genel Toplantı Kararı (53/175) temiz suya erişimi temel insan haklarından biri olarak tanımıştır. Yine Uluslararası Tüketici Örgütünün önerisiyle Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda 9 Nisan 1985 tarihinde oy birliği ve 39/248 nolu Genel Kurul kararı ile kabul edilen Tüketicinin Korunmasına İlişkin Temel Esasların (United Nations Guidelines On Consumers Protection) 40.maddesi kapsamında, “Hükümetler, Uluslararası İçme Suyu İkmali ve Temizlik On Yılı için belirlenen amaçlar ve hedefler dahilinde, içme sularının ikmali, dağıtımı ve kalitesini iyileştirecek ulusal politikaları oluşturmalı veya güçlendirmelidir. Uygun seviyelerde hizmet, kalite ve teknoloji, eğitim programları ihtiyacı ve toplum katılımının önemi gibi seçeneklere önem verilmelidir.” denilmiştir.
Dünya Sağlık Örgütü de, temiz suyun, bütün koşullardan bağımsız olarak bireye mutlaka ulaştırılması gereken bir sağlık hizmeti olduğunu ifade etmiştir. Yine evrensel tüketici haklarının başında tüketicilerin en temel gereksinmesi olan yeterli ve sağlıklı suya erişim hakkı vardır. Bütün bu düzenlemelerden anlaşılıyor ki, “sağlıklı ve yeterli suya erişim hakkı” temel anayasal ilkelerimizden birisi olan insan hakları kavramı içerisinde yer bulmaktadır. Su hakkı, devleti, halkın ödeyebileceği, güvenli içme suyuna erişimini sağlamakla yükümlü kılmaktadır. Devlet suya erişim için gerekli ekonomik, sosyal ve siyasal şartları yaratacak politikalar ve stratejiler geliştirmelidir.
Su hakkının yasal temelini oluşturabilecek en önemli uluslararası hukuk metni B.M. EKONOMİK, SOSYAL VE KÜLTÜREL HAKLAR ULUSLARARASI SÖZLEŞMESİ’NİN 11. ve 12. maddeleri düzenlemeleri ile 2002’de BM Ekonomik, Sosyal
ve Kültürel Haklar Komitesi tarafından yayınlanan 15 nolu Genel Yorumdur. 15 Nolu Genel Yorum’un girişinde açıkça; “Suyun, hayat ve sağlığın esası olan kısıtlı bir doğal kaynak ve bir kamu malı” olduğu kabul edilmiş “Bir insan hakkı olarak su hakkının insanlık onuruna uygun bir hayat sürdürülebilmesi için zorunlu” olduğu belirtilmiş ve “su hakkının, diğer insan haklarının gerçekleştirilmesinin bir önkoşulu olduğu” vurgusu yapılmıştır.
“Su hakkının hukuki temelleri” başlığı altında “…Su hakkının özellikle hayatı idame için en temel koşullardan biri olması sebebiyle, bu hakkın yeterli bir yaşam standardının sağlanması için güvence altına alınan haklar arasında bulunduğu Sözleşmenin 11. Maddesinin 1. Paragrafı düzenlemesine göre su hakkının bir insan hakkı olduğu, su hakkının aynı zamanda, mümkün olan en yüksek seviyedeki sağlık standartlarına sahip olma hakkı ve yeterli beslenme ve barınma hakkı ile ayrılmaz bir ilişki içinde olduğu bu nedenle su hakkının, başta yaşam hakkı ve insanlık onuru olmak üzere Uluslararası İnsan Hakları Bildirgesinde belirtilen diğer haklarla da birlikte düşünülmesi gerektiği…” belirtilmiştir.
15 Nolu Genel Yoruma göre “Bir insan hakkı olarak su hakkı, herkesin yeterli, güvenli, kabul edilebilir, fiziksel olarak erişilebilir ve karşılanabilir suya hakkı vardır. Yeterli miktarda güvenli su, susuzluktan kaynaklanan ölümleri önlemek, su ile ilgili hastalıkların riskini azaltmak ve her türlü tüketim, yemek pişirme, kişisel veya ev içi sağlık gereksinimlerini karşılamak için gereklidir”
“Su hakkı, hakları ve özgürlükleri içeren bir haktır. Su hakkı için gerekli olan mevcut su kaynaklarına devamlı olarak erişebilme hakkı ile keyfi su kesintileri ya da keyfi biçimde su kaynaklarının kirlenmesine maruz kalmama hakkı dahil müdahale edilmeme hakkı da özgürlükler arasında yer almaktadır. Bunun yanı sıra, ilgili haklar, insanların su hakkını kullanabilmelerinde fırsat eşitliği sağlayacak bir su kaynakları sistemi ve yönetimine sahip olma hakkını içermektedir”
Belgede; “Hiçbir hane, konut veya arsanın durumuna bağlı olarak su hakkından mahrum bırakılmaması gerektiği” açıkça belirtilmekte, taraf devletlere “…suyun maddi olarak karşılanabilir olmasını sağlamak için, gerekli birtakım tedbirleri alması, uygun ve düşük maliyetli bir dizi tekniklerin ve teknolojilerin kullanılması; bu kapsamda ücretsiz veya düşük maliyetli su temini gibi uygun ücret politikaları uygulaması,; görece daha yoksul hane halkları üzerine su giderlerinin oransız bir yük olarak binmemesi için gereken önlemleri alması…” yükümlülükleri anımsatılmaktadır.
Anayasa’nın 90/son maddesine göre bir iç hukuk normu halini almış olan B.M. Ekonomik,Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi hükümleri öncelikle uygulanmalıdır.
Dava konusu işlemle su fiyatlarına zam yapılması sonucunda, B.M. Ekonomik,Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi ile güvence altına alınan, diğer insan haklarının ön koşulu olan su hakkının kullanılması mümkün olamayacaktır. Dava konusu işlemle, sözleşmenin tarafı olarak devlete yüklediği, ücretsiz veya düşük maliyetli su temini gibi uygun ücret politikaları uygulama, görece daha yoksul hane halkları üzerine su giderlerinin oransız bir yük olarak binmemesi için gereken önlemleri alma yükümlülükleri yok sayılmıştır. Hakkın kullanılmasını engelleyen dava konusu işlemin açıkça hukuka aykırı olduğu ortadadır.
2-Dava konusu işlem Anayasa ile güvence altına alınmış hakları ihlal etmektedir. Anayasa’nın başlangıç bölümünün 6.paragrafına göre; “…her vatandaşın Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak, onurlu bir hayat sürdürme ve maddi ve manevi varlığını geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu…” kabul edilmiştir.
Anayasanın 17. maddesi “herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkını”, 56. maddesi de “herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkını” güvence altına almıştır. Diğer yandan Anayasa’nın 2. maddesi devletin biçimini “sosyal hukuk devleti” olarak tanımlamıştır. Anayasanın bu düzenlemeleri karşısında, idare işlem ve eylemlerinde hukuka uygun davranmak, anayasada güvence altına alınan hakları koruyacak işlem ve eylemde bulunmak zorundadır.
Yeterli ve temiz su olmadan insanın maddi varlığını sürdürmesi mümkün değildir. Dava konusu işlemle, belirlenen fiyatlandırma ile özellikle yoksul yurttaşlar, gereksinimi olan suyun bedelini ödeyemeyecekler, bunun sonucunda da suları kesileceğinden dava konusu işlemin suya erişim hakkını ortadan kaldıracak nitelikte olduğunun kabulü gerekmektedir.
Suya erişim hakkının olmadığı bir yerde yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma hakkı güvence altında olamayacaktır. Yurttaşın yaşamı için zorunlu olan suyu sağlamayan devlet de “sosyal devlet” olarak nitelendirilemez. Dolayısıyla dava konusu işlemle, “yaşama, maddi ve manevi varlığını geliştirme” hakkını düzenleyen, devleti “sosyal hukuk devleti” olarak nitelendiren anayasanın yukarıda sıralanan maddelerinin tamamı ihlal edilmiş durumdadır.
3- Dava konusu su zammı, kamu yararına aykırıdır. Suyun ticari meta gibi fiyatlandırılması, insanlık onuruna uygun bir hayat sürdürülebilmesi için ön koşul olan suya erişim hakkının yok sayılması anlamını taşımaktadır. Dava konusu işlemle suyun yaklaşık %20’nin üzerinde zamlandırılması ile suya erişim hakkı engellenmektedir.
Bilindiği gibi; Anayasa’nın 127. maddesine göre; belediyeler, belediye halkının mahalli müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulmuşlardır. Anayasanın bu düzenlemesine göre, belediyelerin temel ve öncelikli amacı kamunun ihtiyaçlarını karşılamak ve kamuya hizmet sunmaktır.
Kamu hizmetinin yürütülmesinde kamu yararı esas alınmalı, belediyeler sundukları kamu hizmetlerinde kamu yararını sağlamak zorundadır. Belediyeler hizmet sunarken, kar, zarar hesabı ile işlem yapamaz, eylemde bulunamaz. İnsanın en temel gereksinim olan suya erişimi engellemenin de kamu yararı ile hiçbir alakası yoktur. Bu itibarla suya zam yapan işlem açıkça kamu yararına dolayısıyla hukuka aykırıdır. Kaldı ki davalı kurum kar amacı güden ticari bir kurum değil hizmet kurumududur.
4- Dava konusu işlem, kent halkını daha da yoksullaştıracaktır. İnsanın gereksinim olan su miktarını göz önüne aldığımızda da dava konusu işlemin hukuka aykırı olduğu açıktır. Kişi başına günlük su gereksinim ortalama 180 litredir (Kaynak Environmental Health -Yazar: Dade W. Moeller). Su bulmanın zor olduğu afet koşullarında kişi başına günlük en az su gereksinimi ise 15-20 litredir (Kaynak: Environmental Health in Emergencies and Disasters) Kentimizde suyun zaten kademeli olarak fiyatlandırılması sözkonusu iken ek zamların yapılmasının kamu yararı ile bağdaşır yanı yoktur. Belde halkının müşterek ihtiyacı olan şebeke suyunun dağıtımı, depolanması, atık suyun uzaklaştırılması ve fiyatının belirlenmesi konusunda tekel konumunda olan Su ve Kanalizasyon İdarelerinin, belde halkına ekonomik olarak yük teşkil edecek, makul sayılamayacak uygulamalardan kaçınması gerektiği açıktır. (Danıştay 8.D. 2008/8591E. 2009/2023 . Tarihi: 24.03.2009)
5- Belediyelerin tekel hakkını kötüye kullanmaları ahlaka aykırılık oluşturur.Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin “Hakların kötüye kullanımının yasaklanması” başlıklı 17 inci maddesi “Bu Sözleşme hükümlerinden hiçbiri, bir devlete, topluluğa veya kişiye, Sözleşme’de tanınan hak ve özgürlüklerin yok edilmesine veya burada öngörüldüğünden daha geniş ölçüde sınırlamalara uğratılmasına yönelik bir etkinliğe girişme ya da eylemde bulunma hakkını sağlar biçimde yorumlanamaz” şeklindedir.
Borçlar Kanunu m. 27’e göre ahlaka aykırılık, sözleşme serbestisinin bir sınırını oluşturur. Kanun koyucu, ahlaka aykırı sözleşmeleri yasaklamak suretiyle, ahlaka bir değer atfetmiş ve böylece toplumun benimsediği temel değerleri korumak istemiştir. Tekel olarak sunulan hizmetlerde abone tekele bağımlı bir durumda olur. Abonenin zayıf noktasını oluşturan bu bağımlılığın azalması, ancak tekelin sunduğu hizmete olan ihtiyacın azalmasıyla mümkündür.
Su hizmetlerine ihtiyaç hiçbir zaman azalmayacağına göre, bu bağımlılık devam edecektir. Abonenin söz konusu hizmetleri, alternatif bir kişi veya kurumdan talep etme imkânının da bulunmaması ve bu nedenle de belediyelerin, harcamalara katılım paylarını yüksek tutmaya çalışması, su ve kanalizasyon hizmetlerine erişimi zorlaştırdığından, tekel hakkı kötüye kullanılmış olacaktır. Doktrindeki bir görüşe göre, sözleşmede taraflardan birisinin güçlü konumunu veya tekel hakkını kötüye kullanması, Borçlar Kanunu m. 27’de sözü edilen “ahlaka aykırılık” kavramının kapsamına girer. Bir sözleşmenin ahlaka aykırı olması durumunda, bu sözleşmenin yaptırımı butlandır (BK m. 27). (Doç.Dr. Cumhur Rüzgar Esen)
6- Yukarıda açıklandığı gibi dava konusu işlem, açıkça hukuka aykırıdır. Özetle, su olmadan yaşamın sürmesi olanaksızdır, her insanın gereksinimi olan temiz suya erişme hakkı vardır. Yaşamın vazgeçilmezi olan su, ticari bir malmış gibi değerlendirilemez. Belediyelerin kamu hizmeti üretmekle yükümlü kamu kurumu olmalarının gereği; kent halkı sağlıklı suya ücretsiz olarak erişilebilmesi gerekir. Suya yapılan zam, Hatay’da yaşayan insanların sağlıklı yaşamları için gereken suya erişmelerine engel olacak, yeterli suya ulaşılamaması halk sağlığı için büyük bir risk yaratacaktır. Suya yapılan zam aynı zamanda Anayasadaki “sosyal devlet” ilkesine ve “su hakkının, diğer insan haklarının gerçekleştirilmesinin bir önkoşulu olduğu”nu kabul eden başta B.M. Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi olmak üzere uluslararası sözleşmelere açıkça aykırılık oluşturduğundan Hatay halkının mağduriyet yaşamasının önüne geçilmesi için işlemin yürütmesinin durdurulması elzemdir.
2577 Sayılı İdari yargılama Usulü Yasası’nın 27. maddesindeki her iki koşul da gerçekleşmiş olduğundan, davalı idarenin savunması alınmadan, dava konusu işlemin yürütülmesinin durdurulmasına karar verilmesini diliyoruz.
YASAL NEDENLER :
1.B.M.İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 3.Maddesi ve ilgili maddeleri
2.B.M. Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi,
3. 2002’de BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi tarafından yayınlanan 15 nolu Genel Yorum,
4. 1994 Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı Eylem Programı,
5.Uluslararası Tüketici Örgütünün önerisiyle Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda 9 Nisan 1985 tarihinde oy birliği ve 39/248 nolu Genel Kurul kararı ile kabul edilen Tüketicinin Korunmasına İlişkin Temel Esasların (United Nations Guidelines On Consumers Protection) 40.maddesi,
6.Anayasanın başlangıç bölümü, madde 2, 17, 56, 90, 127. maddesi ile ilgili diğer düzenlemeleri
7. Belediye Kanunu
8. İdari yargılama Usul Kanunu
KANITLAR : Davalı İdareden gelecek işlem dosyası, gerekli olursa halk sağlığı açısından alınacak bilirkişi raporu ve diğer yasal deliller.
SONUÇ VE İSTEM : Yukarıda açıklanan nedenlerle ve öncelikle HATSU Genel Kurulu’nun 21 .07.2020 ‘de aldığı , 01.08.2020 tarihi itibariyle geçerli olmak üzere 2019 yılı ücret tarifesinin %20 arttırılarak 2020 ücret tarifesinin belirlenmesi ve bundan sonraki yıllar için de 01.01.2021 tarihi tibariyle ÜFE-TEFE oranlarının ortalamasının alınarak uygulanmasına ilişkin 7 nolu kararın ve eki ücret tarifesinin öncelikle yürütmesinin durdurulması, yapılacak yargılama sonunda iptali ile yargılama giderleri ve avukatlık ücretinin davalı yana yükletilmesine karar verilmesini müvekkil adına saygı ile talep ederim.26.08.2020
Davacı Vekili
Av.Şükran Dağ Cabir