Atayurt Gazetesi -
$ DOLAR → Alış: 32,45 / Satış: 32,58
€ EURO → Alış: 34,68 / Satış: 34,82

ŞİDDET – CİNAYET VE KADIN

Halil Yılmaz Hıtmiye
Halil Yılmaz Hıtmiye
  • 05.01.2021
  • ŞİDDET – CİNAYET VE KADIN için yorumlar kapalı
  • 974 kez okundu

(İÇİMİZDEKİ UYUYAN CANAVAR)

                                                                  Antakya – Atayurt Gazetesi

Şu insanoğlu, İsis Mağaralarının önüne dikilmiş, Tanrıça İsis’in yüzü örtülü heykelinin altında; “Benim peçemi hiçbir ölümlü açamamıştır” yazısı gibi gizemlidir.   

Psikoloji bilimi, her ne kadar insanın aklı – düşünebilme yetisi sayesinde; diğer canlılarda var olan güdüsel (Her Canlının, Türüne Özgü Koşullanmışlık ve Değişmez Yaşam Biçimi – Hareketi) reflekslerini, davranışlarını aştığını söylese de… Belki bir gün lazım olur diye insan, evren gibi sınırsız derinliklerinde – tinsel dünyasında sakladığı veya uyuttuğu kin ve intikam duygusunun – vahşi kan dökücü yanının olduğuna inanıyorum.

Üstün nitelikli insan denen canlı, aklını, iradesinin denetiminde tuttuğu ve pozitif bilimle eğitildiği sürece; içgüdüsel (Vahşi, Hayvani) yönlerinden kurtulur. Ahlaki ve sosyal değerlerde, yani insan olma dünyasında kalır. Bu irade denetimindeki akılsal yaşam, kontrolden çıktığı an; içinde sakladığı ya da uyuttuğu canavar, zincirlerini koparır ve doğa (Vahşi) haline döner.

Bilim adamları, insanın evrimsel haritasında 5 insan türü olduğunu söylüyor. Bu türlerden yaşamda kalabilen sadece Homo Sapiens’tır. Peki, 300 – 350 bin yıl önce, Afrika’nın derinliklerinden yaşam macerasına Biz Homo Sapiens ile birlikte çıkan, diğer 4 insan türüne ne oldu, şu an niçin yoklar?

İşte bu soruların yanıtları, şu soruların da yanıtlarında saklıdır: Biz, her Homo Sapiens’ın derinliklerinde niçin uyuyan bir canavar vardır? Biz kan dökücü Homo Sapiens ile diğer 4 insan türünün tükenmesi arasında bağlantı olamaz mı? Daha açık bir soruyla Akıllı insan – Homo Sapiens, onların nesillerini tüketmiş olamaz mı?

Çünkü doğadaki canlılar içinde sadece insana özgü bir eylemindir, vahşettir  “Cinayet”. İnsanoğlu dışında hiçbir canlı, kurgulayarak bir başka cana kıymaz. En vahşi hayvanlar bile tok oldukları sürece, bir başka canlıya dokunmaz.

 “Cinayet, Hele Kadın Cinayeti” ne korkunç bir kavram… Birinin içinde sakladığı canavarın uyanması – eyleme dönüşmesi… Bir katilin, Kurban seçtiği Kadının iradesi dışında, Onun yaşamına son vermesi – katletmesi korkunçluğunu,  anlatabilmek olanaksızdır.

Ortaçağın Kara Taassup denizinde, Ortadoğu Çöllerinde kulaç atan siyasi iktidar: Beyinlerinde insanı ve doğayı sevmeye ilişkin hiçbir duygunun olmadığı… Yürekleri bozkırlar gibi kıraç, çöller gibi çorak ve yoksul… Kadına düşman, her biri ayrı bir dini otorite olan – uyduruk hadis öğretisi savlayan, Vahabi – Selefi kaynaklı tarikatlara hamilik yapıp, devlet olanaklarını seferber ediyor.

Yetmiyor, “Kadının yeri evidir, çocuk büyütsün… Saçı uzun aklı kısa… Elinin hamuruyla erkek işine karışmasın… Kocadır hem döver, hem sever… Kadın çalışmazsa, işsizlik sorunu çözülür…” gibi akıllara durgunluk veren anlayışıyla iktidar onlara koro şefliği yapıyor. Yaratılan bu siyasal iklim, ruh sağlıkları bozuk, mankurtlaştırılmış iblis yuvası bu tarikatlar topluluğu ve koro şefleri; içimizdeki uyuyan, doğa hali bu vahşi canavarı uyandırmak için; ellerinden gelen bütün öğretilmiş hünerlerini sergiliyor – dramatize ediyor.

Bütün dünya, evrenin engin sırlarını çözecek, vahşi yönü yontulmuş kuşaklar (İnsan) yetiştirmek için eğitime, en büyük bütçeyi ayırırken… Bizim Devlet, Cumhuriyet ve insanlık düşmanı Vahabi – Selefi yetiştiren bir kuruma dönüşmüş Hıyanet İşleri Başkanlığına; tarikatların Karadul yuvası ocaklarına, Dindar ve Kindar Nesiller yetiştirmesi için sınırsız bütçe ayırıyor. Devlet, Siyasal İslamcı – Dindar ve Kindar gençlik yetiştiremediği için salya sümük ağlıyor.

Aklın egemen olmadığı, tarikatların – hurafenin söz sahibi olduğu toplumlarda; ruh sağlığı bozulan kişiler çoğalır, içlerindeki uyuyan canavar uyanmaya başlar, bu toplumsal cinnetin ayak sesleri olduğunu unutmayalım.   

Siyaset etmenin bu denli kirletilip, soysuzlaştırmanın egemen görüş olduğu devlette; Kadını şeytan görmenin aracı haline gelen siyasi iklim, insan görünümlü canavarların içlerindeki uyuyan canavarı uyandırıyor. Hırs, kıskançlık, töre, namus, para gibi birçok kanlı ve kirli bencil güdüleri yolunda Kadını kurbanı seçiyor, katlediyor. Devlet sadece bir tiyatro seyircisidir. Katledilen her Kadının ölümünde, devlet ve toplumun sorumluluğu yok mudur?

Kadının onurunu, kişiliğini, kimliğini beze, peçeye büründürmek; bütün uygarlık değerlerini hiçe saymak, insana ve insanlığa dair bütün birikimleri yıkmak, yok saymak ve insanlığı öldürmek demektir. Kadın, insanlık ve uygarlık tarihinin köşe taşı, ilk ve son adımıdır. İnsanlığın kanlı öyküsünde, buğday gibi nimet-ekmek, üzüm gibi, karınca gibi ezilen gelen; Kendi acılarının sabır imbiğinden süzülen kutsal bir şarap gibidir kadın.

Kadın doğadır, doğa gibi yaratıcılığın, üretkenliğin temelidir. Zorluklara karşı direngenliğin simgesidir. Doğa Anaya, yaşamaya ve yaşatmaya âşıktır, sabırdır,  özveridir, dayanma gücü takattir Kadın. Onu katletmek kanın, kininin, öfkenin, nefret tohumlarının yeşermesi; uygarlığı ve koca bir insanlığı öldürmek demektir.

İnsanın, insan kalması, Kendisinde ve toplumda mutluluğu egemen kılması; yaşamı ve evreni, akıl merkezli düşüne bildiği, sorgulayıp anlamlandırdığı; sabrın ve özverinin, emeğin ve üretimin, uygarlığın mimarı, insanlaşmanın öznesi olan Kadına saygı duyulduğu, Onu baş tacı edildiği ölçüde mümkündür.

Başka bir anlatımla her insan, yaşadığı çevrenin ve dünyanın; tüm canlılarıyla bir bütün, başkalarının da dünyası olduğunu, hiçbir canlının gidebileceği, yaşayabileceği başka bir gezegenin olmadığı gerçeğini sorgulayıp kavradığı, kabullendiği zaman gerçek mutluluğa adım atar.

Fakat Kapitalist üretim sisteminde toplumsal – ulusal mutluluk yoktur. Sistemin işleyen dişlileri, her bir bireyin emeğini, alın terini – insanca yaşama hakkını, mutluluğunu piramidin tepesindeki küçük bir azınlığa taşır.

İnsanların nasıl bir psikoloji içinde olduğunu anlamanın en somut göstergesi; kişilerin aynası olan jest ve mimiklerini, ağlayış ve gülüşlerini, duyarlılıklarını, tepkilerini gözlemlemeniz yeter.

Bu siyaset edişin hiç Kimseye bir katkısı olmaz, sadece kan ve gözyaşı getirir: İnsanları renkleri ve kimlikleri üzerinden ayrıştırmak yoluyla iradesizleştirmek… Kadını, sadece bir şeye yarayan nesne görmek, üretimden – yaşamdan koparmak… Bu ekonomik çöküş…

Yönetenin ve yönetilenin acze düştüğü siyasi belirsizlikle bu ülke, bu ulus nereye varır, düşünmek bile kâbus geliyor insana.

Halil Yılmaz HITMİYE

Eğitimci-Şair-Yazar

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

YORUM YAZ