Atayurt Gazetesi -
$ DOLAR → Alış: 32,43 / Satış: 32,56
€ EURO → Alış: 34,80 / Satış: 34,94

TÜRKİYE KENDİNİ ARIYOR (DÜŞÜNMEK ÜZERİNE)

Halil Yılmaz Hıtmiye
Halil Yılmaz Hıtmiye
  • 23.06.2020
  • TÜRKİYE KENDİNİ ARIYOR (DÜŞÜNMEK ÜZERİNE) için yorumlar kapalı
  • 523 kez okundu

Hiç düşünmemek, başkasının aklıyla düşünmekten daha onurludur. Çünkü insanı insan yapan ve Ona onur yükleyen özniteliği Düşünmek – Kendi Kendisi olmakla başlar.

İnsan, insan olmadan önce doğanın sadece özdeksel (Bilinci Olmayan) bir varlığıydı. İnsanın insanlaşması – düşünmeye başlama öyküsü, günümüzden 30 – 40 milyon yıl öncesine dayanır.   

Doğadaki milyonlarca, milyarlarca bilinçsiz varlıklardan biriydi, düşünme öncesi insan. Tüm varlıkların yaşam akışı içinde insanı, onlardan ayıracak ve üstün kılan – ayırıcı özniteliği; düşüncesi, düşünebilmesi olacaktı. Çünkü insan küçücük bedeniyle doğanın vahşi, yok edici azametine – gücüne karşı koyamaz – Kendini koruyamaz; evrenin sonsuz ve korkutucu boşluğunu anlayamaz – anlamlandıramazdı.

Düşünmek, insanı, doğadaki diğer canlılardan ayıran en özniteliksel özelliğidir. İşte bu öznitelik, insanı insan yapar, üstün ve yüce kılar.

Doğadaki varlıklardan farklı donanımı sayesinde düşünmeyi öğrenen insan, düşüncesiyle hem en etkilenen, hem de en etkileyen tek canlıdır.

İnsanoğlu etkilenme ve etkileme eylemini ilk kez Kendinde gerçekleştirdi. Düşünmek de bir eylemdi ve insanın bu ilk eylemi de düşünce devrimiydi.

İlk devrimi Kendi beyninde gerçekleştiren insan; düşünme devrimiyle ön ayaklarını el yapıp, özgürleştirerek ayağa kalktı.

İnsanın bu ayağa kalkışı – başkaldırısı, doğayı, Kendine uydurmak ve diğer canlılar gibi; Kendisine biçilmiş (makûs) yazgısını, özgürlüğe dönüştürmek adına ilk isyanıydı. İşte o ilk kıvılcım – düşünmek, düşünce devrimi; bütün devrimlerin anası,  en ilkel ve ilk adımı oldu.

Ve böylece birbirine paralel gelişecek beyinsel ve fiziksel değişiminin ve dönüşümünün tohumunu ekiyordu insan düşünmeye başlamakla. Ve belki de insanlığın – uygarlıkların kurulacağı veya yanıp, yıkılacağı an, işte o an olmuştur.

Çünkü düşünmek – özgürce düşünmek, insan olmanın ilk koşuluydu. Yaşamı ve Kendisini değiştirecek, uygarlıkları, insanlığı kuracak ya da yakıp yıkacak, doğaya gem vuracak, onu yok edecek sınırsız gücün kendisiydi düşünmek.

İnsanın yaşamını sürdürebilmesi, parçası olduğu doğanın sırlarını, Kendi iç dünyasını iyi kavraması; yani dünyadaki yerini ve Kendi içindeki dünyayı doğru değerlendirmesi… Özniteliği olan düşünmeyi, düşünmek – gerçekleştirmek zorundaydı. Çünkü düşünülmemiş, sorgulanmamış ve kurgulanmamış bir yaşam; insanı günümüz uygarlığına ulaştıramazdı.

Bu nedenle insanın özgürce düşünmeye gereksinimi vardı. Özgürce düşünme beraberinde sormayı, sorgulamayı; aykırı, eleştirel düşünmeyi; kölelik prangalarını kırmayı; bilimde, sanatta, teknikte, siyasette, devlet yönetiminde, insan haklarında, Hukukta, paylaşımda, demokrasi gibi daha insani ve toplumsal yaşam alanlarında yeni arayışları getirmiştir.

Bu arayış tarih boyunca, yönetenle yönetilenler arasında; insanlığın en temel ve en büyük sorunlarından biri ola gelmiştir. Ve özgürce düşünmek, düşündüğünü söyleyebilmek yolunda kanıyla, canıyla nice bedeller ödeye gelmiş insanlık.

Taş üstünde taş, baş üstünde baş bırakmayan; yağma ve talan ile ülkeler fetheden, çağlar açıp – kapayan; kılıçlarından kan damlayan nice Kralların, Şahların, Padişahların, İmparatorların, Diktatörlerin; bütün egemen güçlerin – tüm totaliter sistemlerin korkulu rüyası olmuş düşünen insan ve özgürce düşünmek.

Yaşamı sürgün ve zindanlarda geçen, kalemini kılıç, sözcüklerini kurşun gibi kullanan Vatan ve Hürriyet şairi N.KEMAL: “Ne mümkün zulm ile bidad ile imhayı hürriyet // Çalış idraki kaldır muktedirsen âdemiyetten” Türkçesi: “Tarih, insanın ve toplumların özgürlük ve bağımsızlık inancının, aşkının; zulüm ve işkence ile ortadan kaldırıldığına tanık olmamıştır. Eğer gücün varsa, yetiyorsa; Sen, insanoğlundaki var olan düşünmeyi, düşünme yeteneğini kaldır” diyerek, Osmanlı İmparatorluğuna, Magosa Zindanlarından meydan okuyordu.

Hiçbir diktatör, korkulu rüya görmemek için; devlet gücüyle uyguladıkları tüm şiddet ve işkencelerine karşın; özgürce düşünmenin ve insanın düşündüğünü söylemesinin, yazmasının önüne geçememiştir.

Siyasi iktidar, insanlığın düşünce tarihini birazcık bilseydi; düşünmenin de ölüm gibi çaresi olmayan – önüne geçilemez, önlenemez bir gerçeklik olduğunu bilir; Kendisi gibi düşünmeyenleri ya da aykırı düşünüp vurgunu, talanı, Hukuksuzluğu, rüşveti yazan çizen gazeteci ve aydınları hapse atmazdı.

“Ne efsunkâr imişsin ah ey didâr-ı hürriyet // Esîr-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esaretten”: Türkçesi: “Ey özgürlüğün güzel ve çekici yüzü, sen ne büyüleyici imişsin. Asırların esaretinden kurtulduk derken, bu kez senin aşkının esiri olduk.”

Evet, Atatürk Cumhuriyeti’yle kölelikten yurttaş – insan olmanın erdemine, onuruna kavuşmuş; ataları bu topraklarda yatanlar; ağlayanlar, koşanlar, seven ve sevilenler, sürgün edilenler, hapse atılanlar, katledilenler, idam sehpasına yürüyenler: Özgürce düşünmek sevdasından – mücadelesinden vaz geçmeyecek ve Ortaçağ karanlığına dönmeyecektir. Dönmeyecektir, çünkü insanlık tarihinde bu güne değin, tarihi gelişimin akışını; tersine çeviren hiçbir güç olmamıştır.

Barolarıyla, Partileriyle Türkiye Ayakta, Türkiye Yürüyor: Düşüncesine ve kollarına vurulmak istenen zincirleri kırmak – Bir kişinin usuyla düşünmemek… Daha çok Hukuk, daha çok demokrasi ve insan hakları yolunda;  Türkiye, çaldırdığı Sarı Öküzde, başına geçirilen çuvalda, giydirilen deli gömleğinde; kaybettiği yön duygusunu – Kendini Arıyor.

Benim Canım, Canımın İçi; Yedek Lastik Muhalefet…!!!

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

YORUM YAZ